yastığıma ne yaptın ne?

52 10 43
                                    

Harika ötesi iki kişinin evimi işgal etmesinin üzerinden iki hafta birkaç gün geçmişti. Şunu belirteyim, kesinlikle pişman oldum. Abartmıyorum, her sabah ev darmadağın oluyor, tuvalette ciddi anlamda taşak kılları, her gün tek yemek için beş tencere ve dahası.

Üstümü giyinirken, üçümüzün de kıyafetleri aynı yerde olduğu için kendi giyeceğim şeyleri bulmakta hayvan gibi zorluk çekiyorum. Yok abi, bulamıyorum.

Okula gitmek ayrı dert zaten. Üç kişi beraber kol kola çıkıyoruz. Evden başlıyoruz yürümeye. Doğrusu, Felix bazen araba ile gitmeyi öneriyor ancak maalesef ehliyetimiz yok, ben de suç işlemek için daha çok genç olduğumu düşünüyorum. Evet, daha sonra, on yirmi dakika yürüyüşün ardından birbirimizin götünü elleme seansı resmi olarak başlamış oluyor, yani okula varış. Belalı.

Düşünebileceğiniz gibi de, sınıfa adım attığımız gibi Felix'in maymunluğunu, Changbinin de Seungmine olan aşkını görebilirsiniz. Ama biraz dikkatli bakmanız gerek.

Yalnızca yatma planımız düzgün. Düzenli olarak değişiyor, bugün Changbin ile Felix benim odamda uyuyorsa, ben salonda; ikisinden biri ile ben beraber uyuyorsak, dışarıda kalan kişi salonda olmak üzere bir sistem kurduk. Çok mantıklı.

Keşke yetim olarak yaşamaya devam etseydim. Diğerleri bile onları eve aldığımı söylediğimde bana şans dilemişlerdi, tabii ki ne olduğunu anlamamıştım. Malım ben. Beni aptallaştırıyorlar, planları buydu yani!

Neyse.

Bugün, rutinlerimin dışına çıkan, çok daha farklı bir gün idi. Alarmım çalmadı, Felix ve Changbinin mükemmel uyandırma servisi yani full ses şarkı ile uyandım. Cidden zorlu bir süreç. Hem, alarmımı ben uyanmadan nasıl kapattınız amına koyayım? Zaten tatildeyiz, ne gerek vardı?

Ulan, bir şey anlatamadım! Ne var başımın belaları, ne var?

Changbin, odama dalarak "Kanka, yastığını siktim." diye bağırdı. Söylemek istemezdim ancak, çıplaktı. Gözlerimi kör ettin, ne diyeyim ki ben şimdi sana? Ne desem boş.

"Ne yaptın ne?" dediğimde birazcık gözlerimin içine baktı, sonra da güldü.

Oğlum, yastık yoksunuyum zaten, param yok, bir de gelmiş yastığına kötü kötü şeyler yaptım diyor ya. Ağlamak istiyorum. Hemen şuraya çöküp neden hayatımda neden böylesine aptal biriyle tanıştığımı sorgulasam da bir fayda etmez.

Tamam Hyunjin, sus.

''Ey Changbin, yastıklar ucuz mu sence? Babanın malı mı onlar?'' dedim bir anda annesine küfür etmeye başlayacakmışçasına. Tabii ki öyle bir şey yapmam, yalnızca öyle duruyordum.

Aslında, yapabilirim de.

Her neyse, neden yastığıma kötü kötü şeyler yapıyorsun be adam? Git Felix'e, Seungmin'e daya ancak beni ve yastığımı rahat bırak, gözünü seveyim ya.

''Şükret ki Fil Necati ile denk düşmemişim.'' demesiyle kafasına yatakta duran bir peluşu fırlattım. İki saniye sonra da "Çık odadan, giyin lan!" diye bağırdım. Beni dinliyor, odadan tıpış tıpış gitti, nereye gittiğini bilmiyorum ama. Belki çıplak bir şekilde dışarı çıkar. Mal.

Tam mal olan gitti dedim, asıl mal geldi. Felix.

"Hey, kulum buradaymış." diyerek yanıma geldi, oturdu. Ağzına tüküreyim Felix.

"Ne kulu ya, içmedin değil mi?" aşırı derecede umursayan bir arkadaşım, beni yüceltmelisiniz.

"He? Yok, içmedim." dedi ve oturduğu yerde yayıldı. Ben bu davranışlarından sonra içmediğine inanır mıyım sence Felix? Tüm evren inandırmaya çalışsa, yine inanmam. O derece yani.

Kafamı "Aynen, ben de inandım" dermişcesine salladım. Felix arkamdan bana bin farklı küfür edip bin farklı el hareketi çekerken tuvalete gitmeye karar verdim çünkü çişim vardı. Suyu biraz fazla kaçırmış olmalıyım. Doğrusu, beş dakikada iki litre içmek ne kadar doğru bilmiyorum ama, olsun.

İşedim ve tuvaletten çıktım, tam altınıza kaçıracakken tuvalete yetişmenin nasıl bir his olduğunu bilen bilir. Aynen öyle hissettim ben de. Hayır yani, neden daha önce gitmedim de içimde tutup son anda gidesim geldi? İnsanlık sorunsalı sanırım.

Çıktıktan sonra odamda hâlâ Felix'in olduğunu aklıma getirerek odama gitmenin biraz problemli olduğunu düşünerek salona gittim. Tam paşalar gibi yayılmıştım ki, telefonu odamda unuttuğumu hatırladım.

Sanki korku filmi anasını satayım.

Tabii ki önümüzdeki iki dakika boyunca o odaya girip telefonumu almazsam, Felix kurcalardı. İki salağın da her hareketini, her duygu ve düşüncelerini, her nefes alışverişlerini, her osurdukları vakitleri, hepsini biliyorum. İşte bu yüzden odama koştura koştura girdim.

Felix eline benim telefonu almış bile. Kendime teşekkür ederim ki, şifre var.

''Lan, bırak telefonu!'' diye bağırmamla birlikte irkildi, telefon elinden uçtu bildiğin. Telefonu kırmak için almadım!

''Hyunjin, bana kalp krizi geçirteceksin amına koyayım. Kırıldıysa suç bende değil.'' deyince, birkaç saniye bakıştıktan sonra ''Ne demek suç sende değil ulan gerizekalı?'' diye homurdandım. Haklı değil miyim ama?

Bana biraz baktı, sanki beni ısırmış bir kediymiş de onu yataktan atmışım gibi bana bakıyordu. Hiç acındırma kendini Felix, bu hâllerine sadece Changbin bakar.

İyi insan sözünün üzerine gelirmiş diyeceğim de, Changbin'in iyi bir insan olduğundan şüpheliyim. Neyse, bu sefer giyinmiş. Bir daha çıplak görürsem tuvalete kilitlerim.

"Bu ortam neden bu kadar gergin?" demesi üzerine Felix, Changbin'in üzerine atlayarak "Boşver canım ya," dedi. Bence Felix şimdi de Changbin ile öpüşecek. Pokemon misali.

Changbin'in bir anda bağırarak "Lan, uza. İlk öpücüğümü sana veremem." demesiyle Felix'in yüzü bi' asıldı, görmeniz lazım. Ben de "Beter ol, pezevenk." diye fısıldadım, bıyık altından gülüyordum.

"Zulmediliyorum, imdat!" oğlum, ne diyorsun amına koyayım? Beni anlayan biri yani Changbin varmış ki, "Ne zulmü?" deyiverdi. Yanlışı yok.

Felix tam derin bir nefes almış, konuşmaya hatta bağırmaya başlayacakken, Changbin kolundan tuttu ve tuttuğu gibi de dışarı sürükledi. O an tek gördüğüm şey, Changbin'in göz deviriyor olmasıydı. Fazlasıyla komikti, kendimi gülmemek için zor tuttum açıkçası.

Bir süre sonra, biraz fazla yüksek sesli olmakla beraber agresif bir konuşma başlamıştı aralarında. Ya amına koyayım, evimi işgal ettiniz, ağzımı açmadım ancak bu komşulara onların yaptıklarından çok daha fazla ses göndermenize izin veriyor olduğumu göstermez.

Daha fazla dayanamayarak odadan çıktım ve yanlarına gittim. İkisi birbirlerine bağırarak bir şeyler söylerken ortamın sessizleşmesini beklemeden ben de bağırarak ''Mahşer midillisi gibi ortalığı karıştırmayın amına koyayım. Birazdan sevgili komşularımız kapıya dadanırsa sizden bilirim, ona göre.'' dedim, geri mağarama döndüm.

Beklediğim gibi, dinlemediler. Ne zaman beni dinlediniz ki? Keşke dinleseniz. Dinlemek önemlidir. Dinlemek, din adamı olmanın yarısıdır. Eğer düzgün, etkin bir dinleyici değilseniz, dinsiz olursunuz. İşte bu yüzden, dinleyin. Dinlemeyi bırakmayın. Hayatınız boyunca dinleyin. Yalnızca dinleyin. Sakın dinlemekten vazgeçmeyin. Dinlemek güzeldir.

Bir dakika ya, ne anlatıyorum ben? Neyse. Siz dinleyin, gerisi gelir.

Yarak-ı Sevkiye, HyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin