15- Ceza-İddia

9 0 0
                                    


Krallığa geri döndüğümüzde; Konstantin'in saçı sakalı birbirine girmiş şekilde davasına girmek için bekletiliyordu, geriye dönüp olayları dik kafalılığı ile anlamayan Konstantin pek de umurunda değilmiş gibi yatağında yatarak zindancının gelmesini bekliyordu bu günün tarihi 1 Aralıktı Konstantin davetlilerinin geleceğini hatırlayarak zindandan çıkıp çıkmayacağını düşünüyordu.

Andrei Nikolayev'in hapishanede matematik öğrendiği kişi Sergei adında bir adamdı, bu kişi işin aslında matematikte uzman olmasına rağmen, avukattı. Sergei ile aynı hücreyi paylaşan Andrei onunla iyi bir şekilde geçinmişti, ancak hücrelerinin çok karanlık olması onları depresif bir havaya sürüklemişti. Diana'nın kurduğu hapishanede bu kadar disiplin ve vazifeye bağlı olarak çalışılması gayet normal görünüyordu.

Andrei işin aslında hücre arkadaşı olmadan önce gözetim altındayken ölmeyi denemek istemişti, "Kader ve Cilveler beni bununla mı sınıyor? Tanrım bana yardım gönder ve beni buradan kurtar." demişti içinden gelen hüzünlü bir ses ile gözetim altındaki hücresinin bir köşesinde yırtınarak ve haykırarak. Hücre en kötü hücrelerden biriydi sanki verilen yemeklere zehirler konulmuş, Sizi zehirleyerek bir kaç günde öldürmek istiyorlarmış gibiydi, hücre o kadar karanlıktı ki yemekçinin gelip gelmediğini anlamak için saat başı kapıyı kontrol etmek durumunda kalıyordu. Bu depresif hava onu intihar denemesine sürüklemişti.

1695 yılında şubatın 22sinde serin bir havada yatağının altında sağlam durması için ip bulunuyordu. Bu ipi intihar etmek için kullanmayı istiyordu bu ipi intihar etmek için kullanmadan önce ustasına bir not mektubu yazdı ve bir kaç malzemesini ona bıraktı gece olunca intihar etmeyi planlıyordu. Andrei artık hayatının bu noktasına kadar çektiği acıları dindirmek için en iyi yolu bulmuştu; Yarın gardiyanlar son kontrol için geldiklerinden sonra uyku saatinde intihar edecekti. İntihar etmek için yarını 4 göz ile bekliyordu. Sanki öldürmek onu kurtaracakmışcasına bir umutla ipi yatağının altına mektubu da masasının üzerine bırakıp ölümünü bu şekilde hayata geçirecekti.

Ama düşündüğü bir şey vardı; Hayat onun için ne idi?, İntikamını almayacak mıydı?, Kaderin cilvesi onu yalnız mı bırakıyordu?, Artık bunlara son mu veriliyordu?, Ölüm onu intikam tanrıçasının elinden kurtaracak mıydı?.

Bence hepimiz bu soruların cevabını biliyoruzdur. Lakin Andrei bunları sorgulamaya başlamıştı. Onun için intikam ne idi?,  intikamını neden almak istiyordu?, kader onu lanetlemiş miydi? , fakirlik onun için bir lanet miydi?, insanlar neden ona hainlik yapıyordu?, Andrei yoksa lanetli miydi?, Kader onun üzerine kurduğu bu planları neden ona yapıyordu?, Kader neden onu sevmiyordu, neden ona öyle davranıyordu, Andrei bu soruların cevapları üzerine kafa yormaya başladı çünkü hayatının onun için bir anlamı var mıydı?, fakirlik ve ıstırap onun için en makulu muydu?, Andrei yaşamının en iyisi olmaya çalışmıyor muydu? 

Artık Andrei'nin kaderi cilveciliği bırakacaktı çünkü Andrei intikamını alırkenki merhametini hala içinde tutuyordu. En azından Andrei'nin içindeki ses ona öyle diyordu. Kafa karıştırmayı bırakırsak; Andrei yarın olduğunda o ipi bu soruları cevapsız bırakıp kullanmaya girişiyordu. Hücresinin en köşesindeki çalışma masası ve sandalyesinden sandalyesini alıp, Onu tavanda asabileceği o küçük demir parçasının altına kadar çekti. İpi yatağının altından hızla ve sessiz bir şekilde eline alarak o küçük düğümleri atmıştı.

Artık intihar vakti miydi? intihar onun için bu kadar kolay olacak mıydı?

Andrei bir anda duraksayarak "BULDUM! BULDUM!" Diye haykırmaya başladı. Ve herkes ona susması için sessizce söylüyordu. Andrei bulduğu şeyi metaforlaştırmıştı. Schopenhauer misali insanların ona neden ihanet ettiğini kavrayabilmişti. İntikamını neden alacağını çünkü insanların onunla bir nevi alay ettiğini motivesi olduğunu unutmuştu. Ancak onun için hala hayatın bir anlamı var mıydı? Andrei hayatının anlamını da anımsayarak tekrar bir deliycemişcesine "BULDUM! SONUNDA BULDUM!" Diye tekrardan bağırdı. Hızlı şekilde ayak sesleri yükselmeye başladı. Muhtemelen gardiyanlardan biri uyanmıştı ve Andrei için geliyordu. Andrei aniden heyecanlandı ve hemen ipi saklayarak sandalyeyi de o karanlık köşeye taşıyıp odanın diğer köşesindeki yatağına doğru hızlıca adımlar attı.

Andrei'nin kıyafetleri o kadar kötüydü ki; soğuktan eli ayağı titrediğini bile fark edemeyecek kadar heyecanlanmıştı. Andrei artık hayatında kararlıydı. Kaderin ona neden oyunlar oynadığını şimdi bulmuştu. Andrei kaderden intikamını alacaktı. Çünkü kaderin ona oynadığı o pis oyun insanları kaybetmesini sağlamıştı, kader öyle bir hainlik yaptı ki insanların onun üzerine oynamasına izin verdi. Kaderden ve Krallıktan, Ve Ateşin 4lüsünden intikam alınacaktı. 

Gardiyanlar bu sırada koşarak Andrei'nin hücresine geldiler ve uyuduğunu fark ettiler, Ancak yanlarına yaklaştılar ve onu kontrol etmek istediler. Andrei hafiften mimiğini oynatsa da bu doğalmış gibi göründüğünden gardiyanlar başkasının bu sesi yaptığını düşünerek. O ağır kıyafetleriyle beraber hücrenin diğer köşesindeki kapıya doğru yönelip gittiler.

Andrei şöyle sözler söylüyordu kendi yüreğine Zerdüşt gibi. "La vendetta del destino(Kaderden İntikam)" Andrei gerçekten aydınlanma yaşıyordu çünkü sanki her şeyi çözmüş gibiydi. İnsanlar onun için Schopenhauer'in tanımladığı gibiydi. İnsanlar doyumsuzdu. Kader doyumsuzdu ki Andrei'den daha fazlasını almak istemişti. "Evet, Okuduğum bir kitapta şöyle yazıyordu. 'En Büyük İntikam Düşmanına Benzememektir.'-Marcus Aurelius" Andrei felsefik anlamda kendini çözmüştü. Hapishanede artık sakinliğini korumuş ve eskisi gibi her gün gergin şekilde hazırda beklemiyordu. Andrei kriz anlarında sakin kalabilmeyi öğrenmişti.

Andrei kaderi öldürecekti onun yerine kendi biçtiği kaftanını getirecekti, Kaderin ona biçtiği kaderi asla kabullenemezdi, o yüzden bu kaderi artık değiştirecekti. Öyle ki bu kader onun kederini sonsuzluk seviyesine çekmiş doyumsuz ihanetlerle onu beslemişti. Ancak artık Andreinin seçimleriydi, kaderini tamamen değiştirecekti.

Not: Schopenhauer tanımlaması anlamı;  İnsanlara fazla ilgi vermek onları uzaklaştırır. Çok az ilgi vermek de uzaklaştırır.

Konstantin yatağın altında bir ip ve bir mektup bulmuştu. Mektuba ve ipe meraklı gözlerle bakarken ona birisinin intihar etmesi için gönderdiğini düşünerek "Bu da ne oluyor?" diye bağırdı. Hemen oradan çıkagele bir adam da sakin ve resmi bir ses tonuyla "Sakin ol Konstantin artık rahatlayacaksın çünkü sana iyi haberlerim var." dedi ve hücresinin kapısına yavaşça yaklaştı. Konstantin neler olduğunu kavrayamaz iken adamın üzerine bakarak kıyafetlerini ve yüzünü analiz etti. Kumral saçını bir yana doğru atmış kıvırcık şekilli üstünde siyah ve kırmızı sarmallar ile bir pelerin altında ise şık bir siyah pantolon ve ayakkabı bulunuyordu. 

"Hey, hey nereye daldın hemen? Korkmamanı belirtmem gerek; Size güzel haberler getirdiğimi söylememiş miydim?" dedi ve güldü ardından. Konstantin'in ağzı hafif aralıkla açık kalsa da şaşkın yüzü ile hala ona bakıyordu. Konstantin'in üzerinde sadece bir siyah kıyafet altına da pis paçalardan yapılmış bir pantolon vari bir şey bulunuyordu. Ayakkabısı bile yoktu. Saçları uzamış sakalları yüzünü sarmalamış şekilde hücresinde olup biteni anlamaya çalışırken adam bir şeyler daha söyledi. "Hey!" dedi eliyle mektubu hücreye fırlatarak ve ekledi "Bu mektubu iyice oku!" dedi gülerek ve uzaklaşarak. Ardından Konstantin ayağa kalkıp haykırsa da adam gözden kaybolmuştu, etraf çok karanlık olduğundan göz gözü görmüyordu.

Bölüm sonu

16- Vengeance From Future Of Destiny en erken 13 eylül veya 11 eylül/14 eylül en geç

Soyluluk ve İntikamın DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin