1. BÖLÜM "Sonun Başlangıcı"

3.6K 118 32
                                    

Hastanenin keskin kokusuyla gözlerini açan Seyran oturduğu rahatsız koltukta kıpırdandı. Tavandaki beyaz ışık göz bebeklerini deliyor, beynini acıtıyordu sanki. Yorgunlukla esnedi. Yanı boştu. Karşısı boştu. Uzun koridor boyunca kendisinden başka kimse yoktu. Ağrıyan boynunu esneterek kendine gelmeye çalıştı. Bu rahatsız koltukta iki büklüm uyuduğu için her yeri tutulmuştu. Tüm koridoru ele geçiren sessizliği yapılan anons böldü.

Yayıldığı yerden doğrulan Seyran üstüne bırakılmış olan siyah montu sinirle yanındaki boş koltuğa attı. Derin bir iç çekti. Üstüne Ferit'in kokusu sinmişti. Koku burnuna doldukça sinirleri alt üst oluyor, burnu sızlamaya başlıyordu. Bugün neler yaşamıştı öyle. Ferit Seyran'a neler yaşatmıştı.

Kollarını göğsünde toplayıp arkasına yaslandığı an montun cebindeki telefon çalmaya başladı. Titreşerek aşağı doğru kayıyor, montu da beraberinde götürüyordu. Seyran kızarmış gözlerini kısarak ekrandaki ismi okumaya çalıştı. "Pelin arıyor..." Bu kadarı yüzsüzlüktü artık, utanmazlıktı. Seyran'ın sabrı tükenmiş, bir damla yer bile kalmamıştı. Şu an kimseden hesap sormuyorsa, ortalığı yıkmıyorsa, Korhan yalısını aleve vermiyorsa içeride hasta yatan babası içindi. Babası iyileşir iyileşmez hepsini yapacaktı. Tüm pislikleri bir bir dökecek ve kendini o aileden kurtaracaktı. Çok bile dayanmıştı.

Sinirle yerinden kalkıp karşı taraftaki koltuklardan birine yerleşti. Telefon susmuş ve tekrar çalmaya başlamıştı. Önemsememeye çalıştı, duymamaya çalıştı ama olmuyordu. İçinden o telefonu alıp duvara fırlatmak geliyordu. Telefon çalarken mont biraz daha kaydı ardından yere düştü. Seyran karşı duvarı izlerken ilerideki kapılardan biri aralandı ve Ferit dışarı çıktı. Seyran'ı uyanık görmesiyle şaşırmış ve o yöne doğru adımlamaya başlamıştı. Önce sessizce yerdeki montu alıp koltuğa geri bıraktı. Sonra Seyran'ın yanındaki boş koltuğa oturdu. Seyran odağını asla bozmuyor, Ferit'e bakmıyordu. Nefret ediyordu adamdan. Çok güçlü bir nefret hissediyordu içinde. Kendi de inanamıyordu bu kadar güçlü bir nefrete ama vardı işte. Ferit yaratmıştı bu nefreti.

"Babanı görmeye gitmiştim. Sen uyuduğun için sana haber vermedim. Çok güzel uyuyordun, kıyamadım."

Seyran içinden çığlıklar atıyor ama dışarı yansıtmıyordu. Sessiz kaldı. Gözleri hala karşı duvarı izliyordu. Hayatındaki en zor, en rahatsız uykularından biriydi. Nasıl çok güzel uyuyabilirdi ki? Vücudundaki tüm bu ağrının nedeni neydi o zaman?

"Kazım baba gayet iyi merak etme. Turp gibi hatta. Sen onu öyle görünce korktun doğal olarak ama önemli bir şey yok. Bir iki saate taburcu olur."

Bugünü asla affetmeyecekti Seyran. Bugün yaşadığı öfkeyi, korkuyu, hayal kırıklığını, üzüntüyü, mutsuzluğunu asla unutmayacaktı. O kızın o kapıdan girişini, odaya gelişini ve bunun Ferit'in isteğiyle olmasını asla affetmeyecekti. Affetmeyecekti ki vazgeçmek daha kolay olsundu.

"Seyran anlıyorum çok korktun. Bana kızgınsın ama yapma böyle. Sessiz kalma bir şeyler söyle. Nereye kadar devam edecek bu böyle?"

Kadın dilini yutmuş gibi susuyor ruhu çekilmiş gibi bakıyordu. Yüzünün rengi solmuştu. Yemyeşil gözleri kan çanağına dönmüştü. Ferit endişelenmeye başladı. Kadının durumu gerçekten iyi gözükmüyordu.

"Seyran iyi misin bir şey söylesene." Sağ elini kaldırıp kadının omuzuna yerleştirdi ama kadının ürkerek ondan uzaklaşmasını beklemiyordu. Seyran ürkek bir ceylan gibi olduğu yerde sıçramış ve bedenini geriye çekmişti. Gözlerini Ferit'in gözlerine dikti. Kaşları çatıldı. Ferit'le aynı havayı solumaya bile dayanamıyorken bir de onunla temasta bulunmak... çok zordu. Kirliydi adam Seyran'ın gözünde.

SON PİŞMANLIK (SeyFer / Yalı Çapkını)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin