12. Bölüm "Can Suyu"

1.4K 135 57
                                    

"Doğan güneşin uçan kuşa hasret olduğu bir şehirde yaşanamayan aşklar varmış

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Doğan güneşin uçan kuşa hasret olduğu bir şehirde yaşanamayan aşklar varmış. Yarım kalan sevdalar tamamlanmak uğruna bir damla sudan, bir avuç topraktan medet umarmış. Bulutlar bile ezip geçermiş dağlanmış olan kalpleri. Yürekler, gurbette bile olsa arar bulurmuş ait olduğu yürekleri. Kavuşmayı bekleyen aşıkların hatırına dönermiş dünya. Cihan, tüm çiçeklerini açmak için sevenlerin kavuşmasını beklermiş..."

Pilotun iniş anonsu üzerine aklını dağıtmak ve kalbini sıkıştıracak şeyler düşünmemek için okuduğu kitaptan başını kaldırdı Seyran. Yan tarafındaki camdan dışarıyı seyretti kulaklığını çıkarmadan. İstanbul'a dönüşünün aklında ve kalbinde yarattığı gürültüyü susturmak için her yolu deniyor, yine de kısmen başarılı olabiliyordu. Aynı bir sene önce geldiği gibi yabancı hissediyordu bu şehre kendini. Gidecek bir yeri, arayacak kimsesi kalmamıştı. Aylar geçirdiği İstanbul'da hiçbir şey kazanamamıştı. Uçağın küçük penceresinden görünen şehrin siluetine baktı uzunca. Çok tanıdık bir o kadar da yabancıydı.

Sakin bir iniş sonrası minik valiziyle havalimanında yürürken yavaşladı adımları. Durdu sonra. İstanbul'a ve Ferit'e son vedasını yaptığı yere daldı gözleri. Gözlerini kaçırdı. İlk adımlarında yakalamıştı ardında bıraktığı hatıralar. İstanbul'da geçireceği sayılı günler zor olacaktı. Olsundu, zor olan neye göğüs germemişti ki Seyran? Neye alışmamıştı, neyi unutmamıştı? İstanbul'u da atlatacaktı. Ufak bir yolculuk, zorunlu bir ziyaretti yalnızca. Ötesi yoktu. Ötesi ne İstanbul'da ne de başka bir yerde yazılmamıştı.

Dizleri bedenini daha fazla taşıyamayınca bir koltuğa bıraktı kendini. Derin nefes alarak insanları izledi. Bu insanlar için hiçbir şey ifade etmeyen ışıklarda tanıdık bir şeyler arıyordu gözleri. Giderken yalnızca Ferit gelmişti peşinden. Dönüşünden ise İstanbul'un dahi haberi yoktu belki. Yalnız hissetti, ürkek hissetti. Doldu ceylan gözleri. Boşluğa bakan gözleri kimsenin göremediği şeyler görüyor, görmek istemediğini özlüyordu.

Cebinde titreyen telefonla toparladı düşüncelerini. Telefonu alıp ekrana baktı; Ablam arıyor... Boğazını temizleyip nemlenmiş gözlerini ovaladı yavaşça. Kendine bile göstermek istemediği zayıflıklarını ablası görsün istemezdi. Güçlü olduğunu göstermek için bırakmıştı sevdiklerini. Saramadığı yaralar görünsün istemezdi.

"Alo abla."

"Alo ablacım, geldin mi?"

"Geldim abla. Havaalanındayım şimdi."

Sessizce ablasının babasına açıklama yapmasını bekledi. Suna'nın dümdüz çıkan sesinden Kazım'ın baskısı altında olduğu belliydi zaten. Kendinin de uzun uzun konuşmaya mecali yoktu.

"Heh, ne yapacaksın şimdi? Antep'e ne zaman geleceksin?"

Babasının sorgularına göz devirdi. Seyran'a sormaya çekindiği şeyleri Suna üzerinden baskı kurarak öğrenmeye çalışıyordu her zamanki gibi. Çünkü Suna korkaktı. Çünkü Suna hala elinin altındaydı. Tekrar valizine sarılıp ayaklandı. Ağır ağır çıkışa ilerledi adımları.

SON PİŞMANLIK (SeyFer / Yalı Çapkını)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin