Hellöööö babuşlar.Yeni bir bölüm ile ben geldim. Bu arada ilk ayımızı doldurmuşuz. Çok sevindim. Ve ilk ayda okunma sayımız bini geçmiş. Umarım daha fazla okunuruz.
İyi okumalar. Bölümü oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın babuşlar.
Bölüm şarkısı ~ Billie Eilish Everthinh i wanted
Turnuvalardan sekiz gün sonra Titan/ Deniz taşı
Eski Köşk
Titan, sınırların genişliği bakımından Deniz Taşındaki en büyük şehirdi. Ayrıca toprakları da çok berektliydi. Hem tarımın hem de madenciliğin başkenti sayılıyordu. Onu diğer şehirlerden ayıran en büyük fark buydu. Ama ülkenin genel havası bir köyü andırmıyordu. Demircilerin bulunduğu bölgeleri saymazsak.
Genelde yağan yağmurlar yüzünden şehirin havasının kasvetli olduğunu söylenilebilirdi ama tüm çocukluğunu burada geçirmiş Arjun için Titan, evrende bulunan en huzur verici yerdi. Odasından şehrine baktığında içine mutluluk doluyordu.
Bu şehrin en uzak yerinde yani Titan'ı, Siyen'den ayıran sıra dağların dibine inşa edilmiş, bakanın gözlerini alan bir köşk bulunuyordu. Eski köşk.
Eski Köşk, krallığın kuruluşundan beri Padukone ailesinin konutuydu. İlk Titan lordu da burada kalıyordu, Sanjay Padukone da ve büyük ihtimalle halefi Siddhart da burada kalacaktı. Şehrin en ücra köşesinde olmasına rağmen diğer kısımlardan dahi fark edilebilecek bir görkemi vardı.
Ailenin renkleri olan mavi ve yeşil ile döşenmişti her yeri. Dış tasarımında mavi çoğunluktayken iç dizaynında yeşil ağırlıklı kullanılmıştı.
Mimar sanki şehrin kasvetli havasının buraya uğramamasını istermiş gibi kocaman bir bahçe hazırlamış, içine yapay bir göl eklemişti ve üzerine de göle göre bir hayli büyük ve gereksiz bir köprü dikmişti. O köprüyü oradan alıp bir nehrin üzerine koysan daha yakışırdı. Ama ailenin kurucusu beğenmiş olacak ki köprü yıllardır bahçede duruyordu. Bir de köprünün vardığı çardak vardı tabi.
Küçükken Arjun sık sık buraya gelirdi. İşe yaramaz gibi görünse ve yıllardır kimse oraya uğramasa bile Arjun ne zaman ailesinden kaçmak istese buraya sığınırdı.
İçi yosunlarla doluyken bir de dışarıdan süzülen sarmaşıklar çardağın herbir tarafını süslüyordu. Biraz bakım yapılsa düzelirdi ama kimsenin dikkatini çekmiyordu bakımsızlığı. Bir ara annesi orayı arkadaşlarını ağırlayabileceği bir teras haline getirmeyi planlamıştı ama sözleri havada kalmıştı.
Bahçe aşırı büyüktü, gereksiz büyük. Diğer lordların evlerinde bu genişlikte boş bir alan yoktu. Köprünün, evin ve çardağın bulunmadığı yerleri tek dolduran çiçek bahçesiydi. Evde Arjun dahil kimsenin ilgilenmediği çiçekler. Sırf dekorasyon olsun diye varlardı ama onlara bakarak kahve içmesi çok keyifli oluyordu. Hem bir sürü kuş da çekiyorlardı. Onların sesleri sayesinde ev halkı sabahları iyi bir modda kalkabiliyorlardı.
Köşk üç katlıydı ve iki girişi vardı. Mimar, çatı kısmını çoğunlukla kobalt mavisi olmak üzere mavinin her tonuyla boyamışken dış cepheyi kahverengi ile boyamıştı. Gerçi boyaması gerek de yoktu çünkü evin her tarafı ahşaptan yapılmaydı ve tonu boyadığı renkle hemen hemen aynıydı.
Kurucu Padukone, Kazırgan depremi efsanesine çok inanıyordu. Hatta o kadar takmıştı ki buna efsanin tekrarlayıp da ikinci depremin gerçekleşmemesi için her yıl oruç tutup, Tanrılara adak adardı. Evin ahşap ile yaptırmasının sebebi de buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz Taşı
FantasíaNefes nefese kalmıştım. O kadar uzun süredir açtım ve susuz kalmıştım ki koşmayı bırak adım atacak halim kalmamıştı. Ama yine de buradaydım işte. İsmini daha önce duymadığım topraklarda daha önce duymadım canavarlar tarafından kovalanıyordum. Hem...