☁️
Eğer yağmurun peşinden bir rüzgar savrulsaydı bana doğru, kirpiklerime vuran damlalar yanağımdan süzülürdü. Bu defa saçlarıma inişi omuzlarımda bir ıslaklık meydana getirirken; eylülün sonunda oluşumuz hatırı sayılır bir sevinçti. Şiir ayları, her şiiri sevmem ama. Türkü zamanları, yalnızca babamla keyifli olurdu. Bir de nostalji kasabası, onu hiç yaşamadım benim gördüğüm yalnızca uçsuz gül tarlalarından ibaretti.
Ana dönersek elimde yarısı ıslanıp şekerlenmiş bir pamuk şeker, bana göre iki bin yirmilerin en sağanak günündeydim. Buraya kadar yürüdüğüm için değil ama onu bir şemsiye altında saklayamadığım için fazlaca üzgündüm. Attığım adımların sonu beni kedere getirmişti; zaten hiçbir zaman hayallerimin ötesine gidememiş, ona erişememiş olmak fazla hüzün vericiydi.
Ben sadece, elimde pamuk şeker sahil boyu yürümek istemiştim ama şimdi bir telefon uzaklıktaki anneme sesleniyordum. "Alo, anne." Kaybolmadım, sadece eve dönemiyordum sesimdeki huzursuzluğun sebebi buydu. "Ben alışveriş merkezinin ilerisinde bir yerdeyim dolmuşlar durmuyor taksi de yok." Dokunulsa ağlar mıydım emin değilim, kızardığını tahmin ettiğim burnumun ucuna yağmurlar yağıyordu ve ben bunu his sanıyordum.
"Nazenin, tam olarak neredesin? Alışveriş merkezinin hangi tarafındasın kızım?" Endişeli sesi eşliğinde başımı kaldırıp etrafıma göz gezdirmeye başladım, ona yönümü nasıl tarif edecektim bu şehri hiç bilmiyordum? "Yolun karşısında bir otel ve petrol ofisi var. Bu tarafta çok ileride bir üst geçit, bir de yüksek bir plaza görünüyor." İyice ıslanıyordum, bu ilk defa hoşuma gitmiyor hatta kasveti aksi gibi beni korkutuyordu.
Yirmi yaşında bir kız bu havada eve gidemiyor diye korkar mıydı? Kendimde bunu bulmam inanılmaz şaşırtıcıydı ama "Tamam anneciğim o plaza Vural' ın şirketi." Deyince geçti. "Sen şimdi oraya git ben hemen Vural' ı arıyorum." Ben, annemin gelip beni almasını beklerdim ama yine de adımlarımı sanki can havli plazaya yönlendirdim.
Düşünmeli miydim? Bu şehirde tanıdığım iki üç insandan biriydi Vural, ona denk gelmiş olmam beni böyle mutlu ediyordu normal olduğunu kabullensem hata mı ederdim?
"Tamam anne gidiyorum şimdi." Yersiz buğuyu, gri gök yüzünü sevmezdim, nisan ayına girdiğimiz ilk günlerin heyecanıyla ekimin soğuk yüzü birbirine karışamazdı, ben boğuk zaman dilimine, koyu göğe karışamazdım.
Annemin telkinleri sonrası telefonu kapatınca daha da erimiş pamuk şekerime baktım, beni hüzünlendirdi. Bu şekilde oraya girebilir miydim? Parmaklarıma bulaşan yapış yapış hisse rağmen onu atmak istemiyordum, hem ortalarda atacağım bir çöp kutusu da yoktu. İçine koyabileceğim bir poşetim vardı ama şekerlerin yeni aldığım elbiseye yapışmasını da istemiyordum temizlemek mümkün olmayabilirdi.
Dünden bugüne, bu vakte kadar Vural aklımdan defalarca geçmiş ve her birinde gönlüm hislerime ters nota koşmuştu. Aracın tekerleklerini onun kestiğine inanıyordum, aynı zamanda kibar bir bey efendi olduğunu da. Tüm bunların elbette bana bir artısı yoktu fakat onun hakkında bilgi sahibi olmak bana güzel hissettiriyordu.
Kısa sürer sandım, şayet kaçar gibi çıktığım yolda öyle olmasını istediğimden mi bilmem ama değilmiş. Yani başımda trafik vızır vızır işlerken bir yanım sakinlik, diğer yanım ise bir kazaya kurban olacakmışım korkusunu ele almıştı; bu ikilemle dakikalarca yürüdüm. Belki de yürüdüğüm mesafe heyecanıma karışınca çok uzun geldi, kalbimin süratinden bitmek bilmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEFTUN - Son Düş
Romansa☁️ +İnsanın kaderi alnında yazıyormuş. Senin alnında yara var, ben sende yara mıyım Vural? -Hayır Nazenin, insanların kaderi avuçlarında yazıyor. Benim avuçlarımda da senin yüzün var.