Bölüm 8☁️

990 132 107
                                    

Yorum ve beğenilerinizi bekliyoruz🧡

                 
                                                                                                 ☁️

Vural, tanıdığımdan da heyecan verici bir adammış.


O tanıdığım kimseye benzemiyordu, bana benzemiyordu. Benim imkansız kıldığım bir tavrın, hayatın içindeydi ve onun bu asi halleri kendime saklayamam; dikkatimi epey çekiyordu. Kendi halinde olmakla beraber sanki tüm özgürlüğü böylece ele almıştı. Vural' ı tanıdıkça etrafa sergilediği durumlar beni imkansızda mutlak kılıyordu. Özellikle Alaz' a olan tutumundan ondan korkmadığını, çekinmediğini anlamıştım ve bu beni nedensiz Alaz' a karşı cesaretlendirmişti.

Kapıyı araladım,
Babam ne zaman iki çikolatayla kapıma gelse ellerimi arkamda birleştirip iki yana salınarak sevinirdin. Utanç, sevinç, minnet ve özlemi beraberinde getiren duygulardan nicesi olduğu gibi; yenisi de vardı. Yenisi babama ait değildi, nicesine de ait olmasına istediğim Vural' a aitti.

Onu bir kapı eşiğinde, soluğumu tutmuş vaziyette görmeden hemen evvel de heyecanlıydım ama şimdi heyecanımın yanına nazarlık diye bir huzur asılı vermişti. Daha az evvel; tokmak ikinci defa çalmadan, Alaz sesi duymadan, babamla annem mutfaktan çıkmadan kapıyı açmam gerekli diye diye koşar adımlar kapıya gelmiştim.
Vural için..

Şimdi, ne var ki tüm o başına buyruk davranışlarla beni üzen hislerimi şikayet edebileceğim o adamla göz gözeydim. Benim nazarımda bir fiilin var oluşu, bir gencin aşka düşüşü, bir masalın ilk oyunuydu. Perdeler aralandığında onunla var oldum, hayatım boyu bu oyunu beklemiştim.

Vural, yarı aralık bir zamanda kapının ardında bana bakıyordu. Kapıyı kendi haline bırakırken dudaklarım kendince mutluluğunu belli eder oldu. "Merhaba." Dedim, sesimin aramıza bir duvar değil turuncu bir buket olmasını umarak. Zira bu konuda dersime epey çalışmıştım; sevgililer bir süreliğine ayrı kalmak zorunda olduğunda, unutmabeni çiçekleri birbirlerini hatırlamalarını sağlarmış.

Biz sevgili değildik, ama ben Vural' ı seviyordum; hem de bir sürü buket çiçek kadar.

Yaslandığı yerde hiç kıpırdamadı, dudaklarında hatırı sayılır bir gülümseme "Merhaba" Benimle bugün olduğunun aksine bir çocukla konuşur gibi kibar, sakin, kısık konuşuyordu. Oysa Alaz' a karşı keskin bakışlarını kullandığına bile eminim.

Onu kapıda bekletmek istemem ama içeriye girdiğinde de ambiyans bozulacaktı ve konuşamayacaktık. Bu sebeple bir çırpıda soluklandım diyebilirim "Naber?" Sesim aynı sakinlik eşliğindeydi, dudaklarının gerildiğini izlemek ise şahane.

Onunla ilk konuşmamız değildi;
Fakat onunla ilk muhabbetimizdi.

"İyiyim, senden?" Kalbim çıkacak, fena değil.
Onun nasıl olduğunu öğrenmek istiyordum, bunca vakit iletişimde bulunmamış olabiliriz, bunu dert ettiğim söylenemezdi. Ki esamesine bakarsak, haksız da sayılmazdım "Uzun zamandır bu kadar iyi olmamıştım." Derken onu aramamamı problem etmiş görünmüyordu.

Bu kadar açık sözlü oluşu beni rahatsız etmeli miydi? Sanmıyorum, peki hoşuma gitmesi ne kadar doğruydu? Bilmiyorum ama Vural' ın bu tavrı bana cesaret veriyordu. Başımı yaslayacağım bir yer olsa yaslardım, onunla çok mutlu olacağım bir evren olsa giderdim, o patikadan soluksuz adımlara rağmen Vural ile yürürdüm...
Hafif gülümseyerek başımı yana eğdim "Ne kadar uzun?" Neşeli yanıtım; ellerini şimdi de önünde birleşirmiş iki yana salınan çocuk gibiydi.
Şımarık.

MEFTUN - Son DüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin