*Kitap Türkçedir
Siz: seni özledim
0527**: kimsiniz?
.
.
Seni terk eden annenin hatırladığın numarasına mesaj atarsan ve attığın kişi türk asıllı bir ingiliz model olursa?
.
üstelik onun aile şirketine çalışmak için başvurmuşken
Biliyorumki beni çok seviyorsunuz, kıyamazsınız jztvejkdfb
Neyse biz 10k olmuşuz. Bayılıp ölcem galiba. Sizi çok seviyorum.
Bana ve hikayeme şans verdiğiniz için teşekkürler.
Ben sizin yine bıktırmadan gidin okuyun, zaten gereksiz duygulandım.
Hadi size iyi okumalar...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Parmaklarım acıyordu ancak gözlerimi ayıramıyordum, önümdeki çizimden. Eksik hissediyordum, sanki zihnimdekileri dökememiş gibiydim. Yorgundum ama hiçbir zaman bu çizmeme engel olmamıştı. Ne eksik bilmiyordum.
Haki yeşili olan smokin de hep sonbahar hem de ilk bahar havası vermek istiyordum ancak bunu üzerine desenler bırakarak değil de dikişle ve ayrıntılarıyla göstermek değil hissettirmek istiyordum. Bir o kadar klasik bir o kadarda yenilikçi olmasını istiyordum. Kafam karışıkken bunu yapabileceğimden emin değildim.
Haki yeşili kahverengi ve yeşilin karıştırılmasıyla oluşurdu. Aynı ilk bahar ve sonbahar gibi. Uluslararası bir markaydık ve sonbahar koleksiyonumuz bazı ülkelerde ilkbaharda çıkacaktı. İnsanları bir mevsime boğmayı doğru bulmuyordum. Bir kıyafet her mevsime uyum sağlayabilmeliydi benim için ancak bu çok zordu. Ne kadar üstünde çalışsam da.
Aklıma gelen fikirle tekrar kağıda gömüldüm. Her şey ayrıntılarda gizliydi. Dikişleri üstünde özel işlemelerle geçer ve yaprak, çiçek gibi şeyler işlersek? Ayrıntılarıyla her ana uygun bir smokin.
Dışarıdan gözükmeyen, sadece sahibine ait olan motifler. Uyumlu makyajlarla mükemmel olurdu. Özellikle de farklılıklarıyla popüler olunan bir devirdeyken iyi olabilirdi.
“Çok yoğunsun galiba” diyerek içeri giren Eric’le ona baktım. Evet, maalesef o benim Eric’im değildi.
“Evet, sayılır.” diyerek kısa kestim. Tanımadığım insanlarla çok konuşmazdım. Elindeki kahveyi bıraktığında gözlerimin parladığına yemin edebilirdim. Dünden beri su dahil hiçbir şey tüketmemişken kahve tam bir nimetti. Teşekkür ettiğimde bir yudum aldım.
“Yeni başlamana rağmen çok çalışmıyorsun musun?” diyerek sandalyeye oturduğunda omuz silktim.
“İşimi seviyorum.” başıyla anladığını belirttiğinde bir süre beni izledi.
“İyi misin?” sorusu değişik hissettirmişti ne kadar samimi gelse de sanki birini hatırlatıyordu. “Yanlış anlama ancak iyi gözükmediğin belli. Dinlemek isterim, yani yardımcı olmak.” diyerek kendini açıkladığında gözümün önünde onun mesajları belirmişti. Benziyorlardı ve bu beni ürkütüyordu.
0527**: yanlış anlamayın ancak
0527**: bu tarz mesajlar atmak iyi olmadığınızı gösteriyor
0527**: dinlemek isterim
0527**: yani yardımcı olmak
Bir anlığına gözlerim duvarda takılı kalmıştı. Onu özlediğimi fark etmiştim. Sabah tam anlamıyla konuşamamıştım çünkü onunla ne zaman konuşsam kendimi tutamıyordum. Iç çektiğimde onun gerildiğini fark ettim.
“İyiyim, uykusuz ve stres. Sonuçta ilk işim.”
“Anlıyorum.” diyerek ayağa kalktığında bende kalktım ne kadar gücüm olmasa da.
“Bir sorun olursa benimle paylaşmanı isterim. Yardımcı olmak için elimden geleni yaparım.”
Kısaca teşekkür ettiğimde gitmişti. Bende dosyaları düzenledikten sonra patronumun yanına uğramış planımı anlatmıştım. Gayet beğenmişti ve bir süre geliştirmek için konuşmuştuk. Verimli ve yorucu bir günken tek isteğim eve gitmekti.
Eve geldiğimde kendime çeki düzen vermiştim. Pijamalarımı da giyip yatak odama geldiğimde hazırdım, derin bir nefes aldım. Yapabilirdim. Telefonumu alıp onu aradığımda ilk çalışta açıldı.
Sessizlik.
“Biraz konuşmam lazım ve senin beni dinlemen. O yüzden bir şey yazma ve dinle. İstemiyorsan kapata da bilirsin tabi.” tabi ki de kapatmamıştı. Gülümsedim istemsizce. Başlıyorduk.
“Dün seni aradım çünkü konuşmak istedim. Sana ihtiyacım vardı. Tek güvendiğim ağladığım kişi senken aklıma başka bir şey gelmemişti. Sesimi dahi duymadan beni anlayan sadece sen varsın ve buna ihtiyacım var.” iç çekmesini duyduğumda duraksadım. Hızlı ve yoğun duygularla anlatıyordum. Durursam ağlardım. Durmak istemiyordum
“Anlatırsam geçer gibi o yüzden anlatacağım. Annemle konuştuk. Buradaydı. Son bir kez şans istedi, gittim. Bana evde hakkı olduğunu falan söyledi. Çok ağrıma gitti.”
“son şansını dahi para için kullanması çok ağırdı. Babamın emeklerinde gözü olması çok ağırdı. Kaldıramadım. Ne bağırmam işe yaradı ne uyumam. Rahatlayamadım. Sanki bir eksiklik vardı. Sabah seninle konuşana kadar, sana bu kadar ihtiyacım olduğunu anlamamıştım.” bu büyük bir itiraftı, en çokta kendime.
“Ne ara bu kadar bağlandım sana bilmiyorum ama hissediyorum işte. Sanki sen olmazsan ayağa kalkamazmışım gibi geliyor. Bilmiyorum.” gözlerim tavana sabitleyip olduğum yere uzandım zaten mayışmaya başlamıştım.
“Sadece... sana ihtiyacım var. Her an. Yanımda olduğunu bilmeye ihtiyacım var.” kelimelerim mırıldanmaya dönüşmüştü. Beni duyduğundan dahi emin değildim.
Rahatlamıştım, hem de ilk anından. Onunla konuşunca gerçekten her şey düzeliyordu. Daha fazla karşı koyamadım, uykuya ve kendimi bıraktım.
Eric: bana ihtiyacın vardı ve ben yanında yoktum /mesaj silindi
Eric: bu da ağırdı ama /mesaj silindi
Eric: öyle bir konuştun ki sanki derdini değil bana verdiğin değeri anlatıyordun /mesaj silindi
Eric: ya da benim bunu duymaya ihtiyacım vardı /mesaj silindi
Eric: bilmiyorum /mesaj silindi
Eric: ancak söz verebilirim ki her zaman yanında olacağım /mesaj silindi
Eric: seni senden dahi koruyacağım /mesaj silindi
Eric: benimde sana ihtiyacım varmış /mesaj silindi
Eric: bunu yeni fark ediyorum /mesaj silindi
Eric: yanında olacağım, Lillesol /mesaj silindi
Lillesol: küçük gün ışığı
Tamamını kontrol etmeden attım o yüzden inşallah çok hata yoktur.