17

1.9K 135 10
                                    

Yıldız gece kimseye görünmeden kendi evine geçtiğinde kalbi ağzına atıyordu.
Gizli saklı eve geçtiği için miydi bu?
Hayır.

Yine yeniden Ecevitle yaşadıkları yoğun anlar yüzündendi ve Yıldız artık kendine dur diyemiyordu.

Demek de istemiyordu.

Tüm gece eli kah kalbine kah dudağına değip durdu. Olanlar gözünün önüne geldikçe aklı başka şeylere uçup duruyordu.

Ondandır rüyalarına konuk ettiği Ecevit bu geceki rüyalarında eskisinden de farklı eskisinden de durdurulamazdı.

Sabah uyanınca mecburen duşunu aldı, kahvaltısını etti. Bir kaba hem Ecevit hem Baran için kahvaltılık hazırladı öyle çıktı evden.

O eczaneye vardığında saat dokuza gelmişti ve Ecevit her zamanki gibi kuyumcunun kapısında onu gözlüyordu.

Bugün hastaneye gidip dikişlerini aldıracaktı ve Yıldız da onunla gitmek istiyordu bunu Ecevite haber vermeliydi.

Kendini izleyen adama doğru yüzündeki büyük gülümsemeyle ilerledi ve Ecevit'in gününü güzelleştirdiğini bilmeden şakıdı.

"Günaydııın."

"Günaydın güzelim. Gözüm yolda kaldı."

"Tam dokuzda geldim Ecevit. Zaten Ahmet dokuza çeyrek kala kaldırıyor kepenkleri"

"Biliyorum. Ama ben çok özledim yapacak bir şey yok."

Ecevit Yıldız'a doğru bir adım attı. Hafifçe eğilip fısıldadı.

"Gece kaçmasaydın belki güne beraber başlardık da bu kadar özlemezdim ben de..."

Yıldız utanıp başını geriye çekti. Ecevit evde olanlardan bahsetse de Yıldız'ın aklına rüyaları doluşmuştu bile.

"Özle özle özlemek iyidir." Ecevit'in kolunu pışpışlayarak verdiği nasihat belli ki adama geçmemişti. Ondan yandan yandan sırıtarak elindeki kabı gösterdi.

"Hayırdır?"

Yıldız varlığını unuttuğu kabı hemen Ecevit'e uzattı.

"Size. Kahvaltı. Etmemişsindir sen daha kesin."

"Nasıl da düşünür sevgilisini."

"Düşünürüm tabi. Hatta bugün seninle hastaneye ben de gelmek istiyorum. Sakın itiraza başlama ne gerek var diye. Gerek var ki söylüyorum."

"Gel tabi yavrum. Bir daha öyle nane yiyecek göz var mı bende? Ecevit kendimi sana zamklayacağım desen niye diye sormam daha da."

"Yaaa aferin sana hayatım. Almışsın dersini. Ama ben de çok iyi eğitmişim seni. Bana da aferin."

"Aferin aferin serseri eğitmen. Ben yine alacağım yaptıklarının hesabını o ayrı."

"Sen alırsan ben de alırım yalnız."

"Hay hay efendim. Hodri meydan."

Yıldız bir baş eğişle kabullendi bu meydan okumayı.

Bu tarz inatlaşmalara bayılırdı. Özellikle Ecevit'le olanlara.

*

Ecevit dikişleri alınırken Yıldız'ın elini tutuyordu.

Canı yandığından ya da kendini kötü hissettiğinden değildi bu.

Yıldız'ın içi bir tuhaf olunca bir yandan dikişleri alınırken diğer yandan ona destek olması gerekmişti.

Söz konusu kendi yakınları olunca bu konularda ne kadar hassas olduğunu biliyordu sevgilisinin. O yüzden sedyeye uzandığı andan itibaren gözü üstündeydi.

PROZACHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin