1. Siyah Kağıt.

190 35 103
                                    

Bölüme başlamadan yıldıza basabilir misiniz?

Keyifli okumalarr.

Yine paramparçaydı içim, yine kederle bakıyordu gözlerim kara toprağa.

Tam on bir sene geçmişti o olayın üstünden. Her şeyi hatırlıyordum. Babamın cansız bedenini, annemin göğüsünde sıkılan sayısız kurşunu, büyük elleri ile yüzüme vurmasını, kükreyerek söylediği şeyleri, boynumda hissettiğim iğnenin keskin ucunu ve bana söylediği o son şeyi...

Sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyor, görüntüler gözlerimin önünden film şeridi gibi hızlıca geçiyorlardı.

Bu gün anne ve babamın ölüm yıldönümleriydi. Kendimi koca bir boşlukta gibi hissediyorum, hissetmekten öte koca bir boşluktaydım.

Gözlerim mezar taşlarını buldu. Hakan Özaydın ve Sinem Özaydın.
İsimlerine baka kaldığımda bir kez daha anne ve babamı ne kadar çok özlediğimi anladım.

Burnumu çekerek ayağa kalktım, yavaş adımlarla oradan uzaklaştım. Mezarlığa hep geldiğimde aklımda sadece tek bir soru dönüp duruyor:

Acaba şurada göbek atsam çarpılırmıydım?

İçimden binlerce kez tövbe ettikten sonra taksi çevirip bindim. Ölülere saygı lütfen. Adresi söyledikten sonra başımı cama yaslayıp yine düşüncelerime daldım.

Taksi durduğunda evime geldiğimi anlayıp ücreti ödedikten sonra arabadan indim. Anahtarı çantamdan çıkarıp kapıyı açtım ve hemen içeri girdim.

Kendimi çok yorgun hissediyordum, o yüzden mutfağa girip kendime kahve yapmaya başladım.

Kahve hazır olduğunda kupayı elime alıp salona geçtim. Yanan şöminenin yanındaki yumuşak, krem rengi koltuğa oturup dışarıyı izlemeye başladım. Daha doğrusu izlemiyordum, sadece yine düşüncelerim esir almıştı beni.

Bu ev ailemden kalan en önemli şeylerden bir tanesiydi. Babamın ve annemin işleri sayasinde kendimize ait bir evimiz vardı.

Annem ve babam mimarlardı. Söylediklerine göre çok güzel bir aşk yaşamışlardı. Tanışma hikâyelerini annemden hep anlatmasını isterdim. Beni kırmaz anlatırdı ve bende can kulağıyla dinlerdim.

Annemin anlattıklarına göre lisede tanışmıştı babamla. Platonikten karşılıklı aşka dönüşmüştü onların aşkları. Liseyi birlikte bitirmişlerdi. Aynı üniversiteyi kazanıp aynı bölümü okumuşlar ve bitirmişlerdi.

Üniversiteyi bitirdikten iki sene sonra annem ve babam evlenmişlerdi.
Evliliklerinin üçüncü senedinde ben dünyaya gelmişim. Ben doğduğumda bu ev çoktan inşa edilmişti.

Ev iki katlıydı. Dış kapıdan içeriye girdiğinde fazla uzun olamayan küçük bir koridorla karşılaşıyorsun. Koridorun sonuna geldiğinde sol tarafta mutfak, sağ tarafta da kocaman bir salon var. Üst katta üç oda bulunuyor. Biri benim odam, diğeri resim atölyesi olarak kullandığım oda, sonuncusu ise tam on bir senedir kilitli olan anne ve babamın odaları.

Bu evde en çok sevdiğim yerlerden bir tanesi, salona girdiğimde tam karşıdaki duvarın boydan boya cam olmasıydı. Bu sayede yoldan gelen geçenleri -kendime dedikodu malzemesi arıyorum- ve bir zamanlar tam karşımdaki evde yaşayan Hülya Teyzem'in evini izleyebilirdim. En azından günler daha hızlı geçiyordu. Ama artık o da yoktu.

Eşi, Mehemet eniştemi aylar önce trafik kazasında kaybetmişti. Yalnız yaşayamayacağından oğlunun yanına, Bursaya taşınmıştı. Taşınması beni çok üzmüştü çünkü onları annem ve babam kadar çok seviyordum. Onlarda gittiklerinde içimde hiç eksik olmayan o boşluk hissi bu sefer kendini daha da belli eder oldu.

KÜLLERİN İZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin