3.3

7.3K 498 23
                                        

Selammm ben geldimmm, naber?

Biliyorum çok merak ediyorsunuz o yüzden sizi tutmayacağım iyi okumalar...

“hı?” tek verebildiğim tepki buydu çünkü hala inanamıyordum. O benim Eric’im değil dediğim adam o olduğunu söylüyordu. Karşımdaydı hatta dibimdeydi ama inanamıyordum. O benim Eric’imdi. Bu beklenmedikti. Ne hissetmem ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. O ise sanki günlerdir buna çalışıyormuş gibi devam etmişti.

“Saklanma dedin, yaptım. Buradayım, karşındayım, yanındayım hatta dibindeyim. Sana geldim, seninleyim.” sözcükler adeta şiir gibi dökülüyordu, dudaklarından. Etkisine o kadar girmiştim ki vücudumu hissettiğimden dahi emin değildim.

“Sensin. Geldin?” kabullenmeye çalışıyordum, söylediklerimi.
Oydu, gelmişti, beni bırakmamıştı.

Delilercesine atan kalbim bunun tek kanıtıydı belki de tüm benliğimle inanmıştım karşımda olduğuna.

“Şimdi sen söyle hala istiyor musun yanında olmamı?” soruyu sorarken bir yandan da benden iki adım uzaklaşmış kollarını açmıştı. Hiç düşünmeden hızla dolamıştım kollarımı boynuna. Onun kolları da belime dolandığında kıkırdayarak yüzünü boynuma gömdüğünde nefesim kesildiğini hissettim. Buradaydı kalbime bir nefes kadar uzaktı. Kalbim daha da hızlanırken tek istediğim saatlerce böyle durmaktı.

“Gelmeyeceksin sandım. Beni bırakacaksın sandım.” fısıldayarak dile getirdiğim korkularımla daha da sarmıştı beni. Tutuşu nazik ama bir o kadar da sıkıydı. Bırakmam diyordu sanki. Zorlukla da olsa ayrılmıştık ancak ayrılsak da onun elleri belimi tutmaya devam ediyordu. Boynundan çektiğim elimle işaret parmağımı ona doğru sallamıştım, uyarır gibi. “Bana her şeyi anlatsan iyi edersin Eric.” dediğimde parmağımı avcunun içine almış diğer eliyle beni tutmaya devam etmişti. Ciddi tutmaya çalıştığım ifadem dayanamıyordu, ona karşı.

“Eric’im nerede?” dudak bükerek sorduğu soruyla elimi ondan kurtarmış omzuna patlatmıştım. “Hey!” gülerek geri çekildiğinde ciddi durmaya çalışmıştım.
“Sen. Dökül.” merakım her şeyden önce gelirken anlatsın istiyordum. Omuz silkti umursamazca.

“Ünlü biriyim. Bu yüzden bana aynı şekilde davranmayacağını sandım.” diyerek özetlediğinde her şeyin bu kadarla kalmadığını biliyordum, elbette ancak diğerlerinin sadece birer bahanede olduğunu biliyordum.

İkimizde biliyorduk ki o kim olursa olsun samimiyetimi kaybetmezdim. Ancak hala delice atan kalbimin farklı planlarının olduğunu hissetmek beni geriyordu. Basit bir mesaj da dahi hızlanırken şimdi böyle atması şaşırılacak bir şey değildi aslında. Eli yanağımı bulduğunda irkilerek kendime geldim. Baş parmağı yanağımı okşarken kalbimi daha ne kadar orada tutacağımdan emin değildim.

“Hala şokta olduğunu ve kafanın karışık olduğunu biliyorum. Çünkü bende böyle hissediyorum. Bir anda kendimi burada buldum. İyi ki de buldum. Geçecek ve sen buna alışacaksın. Şimdi bırak da anın tadını çıkaralım” diyerek tekrardan beni kollarının arasına çekti. Kollarım belini sardığında başımı göğsüne yasladım. Gözlerimi kapattığımda tek hissettiğim deli gibi atan kalbiydi. Aynı benimki gibi atıyordu. Güvende hissediyordum. Artık güvendeydim, bunu biliyordum.

“Çok farklı hissediyorum” diyerek durumu açıkladığımda saçlarıma yaslı çenesi ile başıyla onayladığını anlamıştım. Sorun şuydu ki sabaha kadar böyle durabilirdim ancak burası bir iş yeriydi. Ama bunu boş vererek kendimi ana bıraktım.

“Burada böyle davranmamız yanlış biliyorum ama hiç ayrılmak istemiyorum.” diyerek düşüncelerimi dile getirdiğinde aklımı okuduğundan şüphe etmiştim.

“Ben de ama galiba şimdilik bu kadar yeter.” yavaşça ayrıldığımızda yanaklarımı ağartan gülümsememi bırakamıyordum. “Hadi gel seni eve bırakayım, taksiyle geldiğini biliyorum.” diyerek kapıya yöneldiğinde çatık kaşlarımla arkasından bakıyordum.

“Nereden biliyorsun?” dediğimde bana dönmüştü, yüzünde özgüven dolu bir ifade vardı. “Ege sağolsun buraya gelmemde de bana yardım etti. İnsanı cesaretlendirmeyi iyi biliyor.” diyerek açıkladığında el mahkumu olarak hızla masayı toplamış çantamı almıştım. Yanına geçtiğimde ikimizde otoparka doğru yol almıştık.

Gösterdiği araca sessizce ilerlerken arabanın tanıdık gelmesini sorgulamıştım.
Bindiğimizde sessizliğe bozmadan devam etmiştik. Açıkçası ne demem gerektiğimi bilmiyordum. Konu açmak amaçlı konuşmaya karar verdim. “Eeee, sen benim evimi biliyorsun peki sen? Sen nerede yaşıyorsun? Buraya çok uzak mı?”

“Karşı dairende oturuyorum.” dediğinde donup kalmıştım. O evde o kadar yaşam belirtisi yoktu ki evi boş sanıyordum. Ancak beynim çalışmaya başladığında sonradan yükselen “ne!?” diye bağırışımla kısa bir sürede olsa gülümseyerek bana bakmıştı. Hayrete düşmüşçesine arkama yaslandığımda söylenmeyi de bırakmıyordum.

“Sen... Sen çok tehlikelisin.” diyerek onun mesajını taklit ettiğimde kahkaha atmıştı.

Tamam! Galiba ben iyi değilim, kalbim iyi değil.

İç isyanımla savaşırken hala şoktan çıkmaya çalışıyordum. Ben gerçekten salaktım. Nasıl fark etmezdim ki.
Arabayı park ettiğinde asansöre binmiş kaldığımız kata çıkmıştık. Sessizliğimiz tedirgin edici değildi aksine birçok duygu barındırıyordu. Asansörden indiğimizde birbirimize dönmüştük ne dememiz gerektiğini bilmiyordum.

Bende konuşmamaya karar vererek parmak uçlarımda yükselerek omuzlarını tutmuş ve yanağına küçük bir öpücük bırakmıştım.

O hala şoktayken onu öyle bırakıp koşarcasına eve girmiştim. Kalp atışımın düzelmesi kapıya yaslanarak beklemeye başlarken telefonuma iki bildirim düştü. Okuduklarımda kıkırdamıştım. Kesinlikle bugün hayatımın en güzel günlerindendi.

Eric: sen...

Eric: sen çok tehlikelisin

O kadar çok yazıp sildim ki bir ara ne yazdığımı unuttum. Umarım güzel bir bölüm olmuştur.

Umarım beklentilerinizi karşılamıştır.

Lütfen bölüm hakkındaki düşüncelerinizi belirtin.

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın seviliyorsunuz♡

Instagram: elasu-gr

MISS YOU... /TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin