Selamm, naber?
Biliyorum bölüm çok geç geldi ama ders çalışmaktan anca zaman bulabildim.
İyi okumalar...
Sessizce uçağın inmesini beklerken bakışlarımı dışarıdan ayırmıyordum. Donup bakışlarım hiç bir duyguyu barındırmazken üzerimden hiç ayrılmayan bakışları da hissediyordum. Gözlerini benden bir saniye bile ayırmazken ben bunu sorgulamak istemiyordum.
Nedense zihnim çok karışıktı ve ben daha fazla yorulmak istemiyordum. Bu 24 saat içinde çok şey yaşamıştım ve daha fazlasını kaldıracak gücüm yoktu.
Beni nereden bulmuştu ya da bana neden kız kardeşi gibi davranmıştı bilmiyordum ancak aklıma gelen ihtimaller kendimden nefret ettiriyordu. Çünkü büyük ihtimalle gerçekten abim olsa o kadının çocuğu olmak zorundaydı. Ve bu sadece beni değil bir çocuğunu terk ettiği anlamına gelirdi.
Ben o kadından daha fazla nefret etmek istemiyordum.
Çocukluğumu daha fazla katletmek istemiyordum.
Bakışları altında ezildiğimde daha fazla dayanamayarak sormuştum, beni deli gibi korkutan soruyu.
“O kadının oğlu musun? Benim... abim misin?” ona bakmayarak sormuş piste inen uçakla birlikte etrafa göz gezdirmiştim.
“Evet. O kadının oğluyum. Ve evet, senin abinim. İyi ki de öyleyim.” son cümlesini mırıldansa da duymuştum. Sesiz kaldığımda burukça gülümsedi ve elimi seni anlıyorum dermişçesine sıktı.
“Senden bir tepki istemiyorum. Yorgunsun ve kafan karışık. Sadece bil ki buradayım. İstediğin her an yanında olmaya hazırım.” içten bir gülümsemeyle onu onayladığımda ikimizde sesiz kalmıştık.
Taksiye binerek siteye doğru ilerlemeye başladığımızda derin bir nefes çektim içime. Havaalanından çıkmadan önce tuvalete uğrayıp kendime çeki düzen vermiştim ama hala yorgun gözüktüğümün de farkındaydım. Çalan telefonumla gözlerimi yoldan ayırdım. Ege arıyordu. Boğazımı temizleyerek açtığımda ilk onun konuşmasını bekledim.
“Mini kuşum?”
“Ege denizim?” sesim o kadar normaldi ki birkaç saat önce boğazımı yırtarcasına ağladığıma kendim dahi inanamıyordum. Ben buydum işte. Canı yandığında, yalnız kaldığında kendini dahi kandıran o kızdım.
“Neredesin?”
“Eve geliyorum. Ne oldu?”
“Uçuşla ilgili sıkıntı olduğu için erkene aldım 1 saate uçak kalkacak.”
“Sen neredesin?”
“Havalananındayım.” duyduğumu idrak etmeye çalışırken biran anlığına da olsa duraksadım.
“tamam, geliyorum-”
“Gelme, yorgunsundur sen şimdi. Hem 2 haftaya oradayım. Teklifin o kadar ikna ediciydi ki burada durma gereği duymadım.”
“Ama-”
“Beni dinle gerizekalı. Gidip uyuyor beni merak etmiyorsun, bende varınca sana mesaj atıyorum. Anlaşıldı mı?”
“Veda etmeden mi gideceksin?” sesim o kadar çocuksu çıkmıştı ki ben bile şaşırmıştım. Ofladığını duydum.
“Minik kuşşş, söz veriyorum yanında 2 hafta sonra yanında olucam tamam mı?”
“Ege.”
“Lara.”
“Tamam. Ama sözünü tutmazsan seni öldürürüm.” kahkahası duyulduğunda gülmeden edememiştim.
“Anlaşıldı.” eve varana kadar benim içimi rahatlatmaya devam etmiş ona güvenmemi sağlamıştı. İçimdeki o kötü his kendini hiç göstermediği için daha rahattım. Hislerime gerçekten önem verirdim ve onlarda kolay kolay yanılmazdı.
Asansöre bindiğimizde yanımda hala diken üstünde duran Pars’a çevirdim bakışlarımı. O da bana döndüğünde gülümsemeyi ihmal etmemişti. Kollarımı beline dolayarak göğsüne yaslandığımda donup kaldığını fark ettim.
“Sanan alışmam uzun sürebilir ama bu gerçeği değiştirmez. Belki zaman alacak ama seni kabullenmek için elimden geleni yapacağım.” dediğimde gevşediğini hissettim. Kollarımı geri çektiğimde asansörün kapısı da açılmıştı. Ona bakmayarak kendimi dışarı attım.
Eve girer girmez kendimi banyoya atmış rahatlamayı ummuştum. Rahat pijamamı giydikten çikolata ve sütümü alarak yatak odasına geçtim. İkisine de bitirdiğimde kendimi yatağa bıraktım. Tam uykuya dalacakken çalan kapı ile ile gözlerimi açtım. Zile içimden söverken yavaş adımlarla kapıyı açtım. Kapıyı açmamla kendimi Eric’in kolları arasında bulmam bir olmuştu. Saçıma bıraktığı öpücüklerle mayışırken ondan ayılarak yüzüne baktım. O ise benden tam anlamıyla ayrılmamak için belimi eki eliyle tutarak bedenlerimizi dip dibe soktu.
“iyi misin?” anlamayarak ona baktığımda devam etti. “Ne oldu bilmiyorum am yalnız kalmak istediğin belliydi. Yoksa asla yalan söylemezdin. Zamanı gelince bana anlatacağını da biliyorum. O yüzden iyi misin?” başımla onayladığım da anlıma küçük bir öpücük daha kondurdu.
Ellerimle yüzünü avuçladığımda görüntüsü çok tatlı gelmişti. Başımı omuzuma yatırarak konuştum.“Benimle uyur musun?” ban şaşkınlıkla bakakaldığında yüz ifadesine kıkırdadım. Kendine geldiğinde sırıtarak beni onaylamıştı. “Gidip pijamalarını giy ve gel.” dediğimde kollarının arasından çıkmıştım.
Eric yanıma uzandığında ona döndüm. Belimden tutarak beni kendine çektiğinde gülümseyerek ona sokuldum. Başını boynuma gömdüğünde hayatımın en güzel uykusunu çekeceğimden emin bir şekilde gözlerimi kapattım. Ancak duyduğum itirafla delirircesine atan kalbim beni uyutmayacağının haberini verdi.
“Seni seviyorum, Lillesol.”
Eveeett, öncelikle bölümü yazıp attım umarım iyi yazabilmişimdir.
Ve bölümü burada bitirdiğim için bana kızmayın. Beni çok sevdiğinizi biliyorum.
Şimdilik görüşürüz....
Instagram: elasu-gr

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MISS YOU... /Texting
Short Story*Kitap Türkçedir Siz: seni özledim 0527**: kimsiniz? . . Seni terk eden annenin hatırladığın numarasına mesaj atarsan ve attığın kişi türk asıllı bir ingiliz model olursa? . üstelik onun aile şirketine çalışmak için başvurmuşken