8. Kimsesizliğin Buruk Hali

679 82 26
                                    

Bu bölümü yazarken dinlediğim tek şarkıydı. Dinlemenizi tavsiye ederim.

Volkan Konak - Hastane Önü

___________________________

Gül ise kendisini odasına atmasına rağmen artık tek adım atmaya bile gücü yokmuş gibi kapının arkasında kalçasının üzerine çöktüğünde başını da kapıya yaslamıştı. Gözlerinden akan yaşların haddi hesabı yokken o en çok yalnızlığına ağlıyordu. Bir insan bir kere öksüz kalınca ne kadar çabalarsa çabalasın kimsesi olmuyordu. Titreyen bacaklarıyla ayağa kalkarak camın önündeki koltuğa oturduğunda aşağıdan gelen kahkaha seslerini duymamak için kulaklarını kapattığında yeterli gelmediği için o da annesinin en sevdiği türküleri söylemeye başlamıştı. Bilirdi ki annesi hasta yatağında onun güzel sesini duyduğunda tüm ağırlarını unutur gülmeye başlardı. Şimdi de türkü söylüyordu ama bu sefer gülecek bir annesi yoktu. Yalnızlığına söylediği nağmelerle kim gülerdi bilmiyordu ama bir kere şansı gülsün isterdi. Annesini yanında hisseder gibi elini kalbinin üzerine koyup aşağıdaki eğlenceli şarkılara tezat kendisi acıklı bir türküye başladığında gözlerinden akan yaşları da artık silmeyi bırakmıştı.

"Baştabip geliyor zehirden acı
Annem oy acı
Garip kaldım yüreğime dert oldu
Annem dert oldu
Ellerin vatanı bana yurt oldu." Dediği yerde artık kayış kopmuştu. Bu şarkının hele onda yeri çok farklıydı. Onun kendisinden bile sakladığı tek sırrın kaynağı bu şarkıydı. Gül'ün sesi hep güzel olmuştu. Küçükken özel günlerde söylenecek şiir, şarkılar hep ondan sorulurdu. Büyüdüğünde de sesi daha da güzelleşmişti. Ama babasının sözlerinden dolayı günah gibi bildiği için sesini bir gün hariç herkesten gizlemişti. O gün de annesinin ölüme yakın günlerindeyken ağrı kesicisi bitince acı içinde kıvranan annesinin acısına derman olmak için ilk defa alkollü bir mekanda şarkı söyleyerek para kazanmıştı. Kimseye anlatmamıştı o geceyi. Aldığı ilacı annesi kullanmış, dualar eşliğinde uyuduğunda ise o gece yine böyle ağlamıştı. Kız ağlayan sesiyle şarkıyı söylemeye devam ederken kapının diğer tarafında başını kapıya yaslayan adamın varlığını bilseydi belki kendini o kadar yalnız hissetmezdi.

Osman ise kızın güzel sesinden çok ağlamasından dolayı kötü olmuştu. Öyle içli içli ağlıyordu ki yavrucak, gidip bağrına basmamak için kendini zor tutuyordu. Gözleri yumulu halde onu dinlemeye devam ederken geçen birkaç dakika sonra ağlamasının durmayacağını anlayarak hasta olmasın diye mecbur odaya girdiğinde gözleri koltukta tortop olarak oturarak, ağlayarak dışarıya izleyen kızın üzerine gitmişti. Gül, türküyü söylemeyi keserek arkasını dönerek gördüğü adamla yüksek sesle hıçkırmış, ağlamasını durdurmak için çabalamıştı ama başaramamıştı. Sonra yine ummadığı bir şey yapmıştı adam. Kollarını açarak kıza baktığında onun hiçbir şey düşünmeden koşarak boynuna atlamasıyla derin nefes alarak kollarını ona sarmıştı. Sonra bir eli güzelim saçlarına giderek okşamaya başladığında tek amacı kızı sakinleştirmekti. Kızın ufacık olmasından dolayı tek eliyle kız kucağında koltuğa oturduğunda göğsüne yatırmıştı. Kız hâlâ ağlıyor olsa da katılmış hali geçmiş gibiydi.

"İyi misin Gül Hanım?" Diye kısık sesle duyduğu soruyla başını kaldırmadan yanıt vermişti.

"İyiyim, neden iyi olmayacakmışım?" Diye çemkirse de ıslanan gömleği bile kızın iyi olmadığını belli eder gibiydi.

"Çatımın altına aldım da mutlu olmanı sağlayamadım. Yazık olsun bana." Diyen adamın kendini suçlamasına dayanamayan Gül başını kaldırarak adamın kara gözlerine baktığında ağlarken bile ne kadar güzel göründüğünü bilemezdi. Keşke Osman'da bu konuda cahil kalsaydı.

"Herkes sizden korkuyor ama ben korkmuyorum. Siz rol yapmıyorsunuz, olduğunuz gibisiniz. Hatta beni tek siz mutlu ediyorsunuz. Kendinizi suçlamayın." Dediğinde Osman kızın onu kendisinden bile korumasıyla dudakları yana kaymış haldeyken elleri hâlâ pamuk gibi olan saçlarındaydı.

Mezar GülüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin