Bölümde geçen türküler;
Naçar - Sinan Akçal, Cemre Kamacıoğlu
Eklemedir Koca Konak- Zara__________________________
İki gün sonrası, yeni bir sabaha gözlerini açan ev ahalisi heyecanla kına hazırlıklarının son rötuşlarını yaparken evde olan ses tüm dünyanın ses ihtiyaçlarını karşılıyor gibiydi. Sabahın altısında çalınacak olan müziklerin son kontrolünde Osman artık evi terk etmesi gerektiğini anlayarak kendini dışarı attığında geze geze anca birkaç saat sonra iş yerine varmıştı. Lafı açılmışken Osman aslında iş yerine pavyon demezdi, pavyondan çok daha modern bir yer olduğunu bilirdi. Ama Derviş babanın gönlü kırılmasın diye pavyon diye diye dillerinde pavyon olarak kalmıştı. Çalışanları, baba bildikleri adamı görüp selam vermekten bir hal olurken, Osman sadece başını sallayarak karşılık vererek odasına gitmişti. Odasına girdiğinde aldığı deri kokusuyla rahatsız olmak yerine hoşuna gider halde masasına geçerek oturmuştu. Başını koltuğun kenarına yaslayarak gözlerini yumduğunda peydahlanan karanlıkta ışık gibi ortaya çıkan Gül'le dişlerini sıkmıştı. Her yer de o vardı, olmaması gerekirdi. Sonra ufacıktı; büyümesi, olgunlaşması gerekirken adamın ıssız yüreğini nereden bulup da girmişti? Ne yapar, nasıl eder de kızı ömrüne katardı? Evindeydi, ona sığınmıştı. Saatlerce düşünse bile içinden çıkamıyor, tek bir yanıt dahi bulamıyordu. Allah'tan kapı çalınmıştı da düşünmeyi bırakabilmişti.
"Gel!" Dediğinde, odasına giren yıllardır çaycı olarak çalışan Galip ağabeyi görerek doğrularak dik oturuşa geçmişti. Çalışanı olsa bile büyüktü, hürmet göstermeden olmazdı.
"Osman Ağam, müsait misin?" Diye soran adamla başını sallayan Osman, adamı oturması için karşı koltuğu göstermişti.
"Otur ağabey, müsaitliğe ne hacetmiş! Sen gelmezdin böyle, hayırdır bir yanlışımız mı oldu?" Diye sorulan soruyla Galip gördüğü hürmeti bilse de alışamamıştı. Koskoca Osman Şahinoğlu'nun ona ağabey demesi bile onu her zaman şaşırtırdı.
"Yok ağam, öyle olsa bile dilime dolamak ne haddime. Konu ben değil, kızımdır. Kime gideceğimi bilemez dağlara düşmüşken hanım seni dedi. Ben büyüktür o, kimsesizlerin babasıdır ama gidilmez dediysem de ölüm katınca araya belimi, başımı eğdim geldim kapına." Dediğinde konunun ciddi olduğunu anlayan Osman makam koltuğundan kalkarak adamın karşısındaki koltuğa geçerken aynı zamanda sade Türk kahvesi söylemişti. Kahveler gelene kadar konuşmayan Osman, başı eğik adamı izlerken birkaç dakika sonra kahveleri gelmiş, Galip de konuşmaya başlamıştı.
"Benim bir Nazlı'm var ağam, bildin mi?" Diye sorduğunda Osman da hayal meyal geçen sene gittikleri düğünü hatırlayıp adama yanıt vermişti.
"Bildim, geçen sene düğününe katılmıştık. Ne olmuş kızına; darda mı, açta mı?" Diye sorduğunda Galip artık baba olarak göz yaşlarına sahip çıkamıyordu.
"Keşke darda olsaydı ağam, iki işte çalışır eksiklerini tamamlardım. Aç olsaydı da yemez, onlara yedirirdim ama sorun daha büyük. Eşi olacak şerefsiz sorun çıkarıyormuş. Tutturmuş kızın üzerine kuma getireceğim diye. Bizim kız haklı olarak kabul etmeyince de az daha Nazlı'mı komalık edecekmiş. Onlar sizin kadar olmasa da güçlü ailedir. Ben de gariban bir çaycıyım, kızımı oradan çekip alamadım, adamları eve bile sokmadı." Dedikten sonra tekrar usul usul ağlamaya başladığında Osman'ın aklına yine Gül gelmişti. Ya kızın yerinde o olsaydı? İçine dolan kötücül hislere kulak asmayarak Galip ağabeye odaklanmıştı.
"Karı kocanın arasına şeytan bile girmezmiş. Biz girsek yakışır alır mı ağabey? Kız gelmem, kocamı severim derse eğer koca koca adamlar kuyruğu sıkıştırıp geri dönmekten başka ne yapabiliriz?" Diye sorduğunda Galip'in göz yaşları daha da artmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mezar Gülü
RomanceSonların yazıldığı mezarlıklar bu sefer başlangıçlara ev sahipliği yapmıştı. Şahinoğlu, ölen karısının mezarında son dualarını ederken arkasında kalan kızı görmese bile sesini ilk duyduğunda kararını vermişti. Alemde kimsesizlerin babası olarak bili...