18. Duaların Karşılığı

960 88 29
                                    

"Bana bugün madem kocam dedin, hep öyle de! Artık sana Osman değil, kocanım." Dediğinde kızın bu sözlerden sonra ne kadar güzel güldüğünü görememişti. Zararı yoktu, nasıl olsa bir ömür vakti olacaktı.

Gözlerini yeni bir sabaha horoz sesleri eşliğinde açan Gül, ince bedenindeki kolların ağırlığından dolayı nefes almakta dahi zorlanırken, evden gelen seslerden ev halkının uyanmış olduğunu anlayarak zar zor o kollardan çıktıktan sonra yatakta huzur içinde uyuyan adama bakmış, kalbi yine hızlıca atmaya başlamıştı. Kocası olacak Osman Bey, gönlü kadar fiziken de büyüktü. Her ne kadar kalbi de, aklı da adam diyorsa da dün gece o sinirle kollarından tutup sallamasıyla elinde kalacağından korkmuştu ama bir gerçek vardı ki bunu değiştiremezdi, o kimsesizlerin babası Şahinoğlu'ydu.

Ve artık onundu.

Yataktan kalkmaktaki amacı ev halkına yardım etmekti ama ayakları bir adım ileri gidemiyor, gözleri yatakta sanki uzun yıllardan sonra ilk kez huzurlu uyuyormuş gibi duran adamın üzerindeydi. İçine çektiği derin nefes eşliğinde yatağın kenarına oturup adama yaklaştığında içinde yıllardır gizlediği çocuk rahat durmamıştı. Parmakları adamın gözlerinde, kaşlarında, dudaklarında gezerek keşfe çıktığında kendisine mani olamayıp eğilerek adamın dudaklarının üzerine küçük bir öpücük kondurup hemen kendini geri çektiğinde kızaran yanaklarının ateşini adeta her yerinde hissediyordu. Adamın uyanmadığını görüp rahatlarken dokunmaya bu sefer cesaret edemediği için gözleri tekrar adamın üzerinde keşfe çıkmıştı. Dudaklarındaki gülümseme ise asla silinmiyordu. Kapının tıklanma sesiyle, kahvaltıya çağrıldıklarını anlayan Gül, koşar adım kapıyı açıp hemen geleceklerini söyleyerek tekrar odaya girdiğinde hiçbir şeyin farkında olmadan uyuyan adamın yanına giderek tekrar yanına çökmüştü. Uyandırmaya kıyamaz haldeyken daha fazla odadan çıkmazlarsa ayıp olacağını bildiğinden kulağına eğilerek,

"Osman, kalk hadi." Diye fısıldarken, eli ise adamın omzunu dürtüyordu. Osman ise daha kollarından çıkmak isteyen kızın ilk kıpırdamalarıyla çoktan uyanmış, dudaklarının üzerinde hissettiği dudaklarla cennete gitmişti. Gül kız ise onun hâlâ uyuduğunu sanacak kadar saftı. Gülmemek için kendine zor hakim olan Osman, kızın bir sonraki adımını merak eder halde gözleri kapalı beklerken, alnında hissettiği okşamayla nefesi kesilmişti. Pamuk gibi elleri alnını, saçlarını okşar haldeyken, kızın şefkat dolu sesiyle, "Osman kalk lütfen, bak bizi bekliyorlar. Valla ayıp oluyor." Diye yakınırken Osman uyanık olduğunu omuz silkmesiyle belli etse de gözlerini açmamıştı.

"Kalkmam, dün ne konuşmuştuk seninle?" Dediğinde Gül anlamış, utansa da bu isteği geri çevirmemişti.

"Kocacığım, kalk hadi bak rezil oluyoruz." Diyen kızla gözlerini açan Osman'ın çakılları, menekşelere değdiğinde utancından başını eğen Gül, çenesinde hissettiği parmakların etkisiyle başını kaldırıp çakırlara bakmıştı.

"Kocan senin ömrüne, kızaran yanaklarına kurban olsun menekşe gözlüm, gül kokulum." Dese de gecenin özgürlüğünden çıktıkları için kollarının arasına almaktan çekindiği kıza ciğerci kedisi gibi bakarken Gül adamın çekincesini anlamış gibi öyle bir gülümsemişti ki, Osman bu duruma hazırlıklı olmadığı için afallamış halde kızın gülüşüne dalmıştı. Gül ise adamın donakalmış haliyle gülmeyi kesip, çakırlara dalmışken Osman dokunmaya korkar halde yavaşça elini kaldırıp kızın suratına götürerek okşamaya başlamıştı.

Sahiden de kız artık onundu, değil mi?

"Mezar Gülüm benim, sen benim ömrüme yazıldın ya artık ölsem de gam yemem." Diyen adamın bakışlarına utandığı için karşılık vermese de kalbi kuş olmuş uçar haldeydi. Osman ise kızın utangaç halleriyle mest olur haldeyken aklında sadece bir an önce hoca nikahı kıyıp koynuna özgürce almak vardı.

Mezar GülüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin