11. Derviş Ağa'yla Tanışma

582 69 28
                                    

Gergin hava tüm düğüne sirayet etmişti. Düğünden sonra gelen misafirleri uğurlayan Osman, Fehmi ve Vedat son kişiyle de el sıkışıp herkesi gönderdikten sonra erkekler evin içine girerek kadınların yanına gitmişti. Arzu, Zehra koltukta oturarak heyecanla konuşurken, Gül ise adamın ona ne tepki vereceğini düşünüp korkuyla bekliyordu. Ya Akın denilen adama boncuk dağıttığını düşünürse? Düşünmediği şey değildi, daha önce imâsını yapmıştı. Ya yine yaparsa? O zaman bu evde nasıl dururdu? Derviş babayla bile tanışamadan gitmek zorunda kalırdı. Zorunda kalırdı çünkü onda da gurur denilen bir şey vardı. Gözleri dolu dolu idam mahkumu gibi sonunu beklerken Fehmi'nin Arzu'nun yanına, Vedat'ın da Zehra'nın yanına oturduğunu görmüştü. Daha önceleri olsa Osman Bey'de yanına otururdu ama bu sefer gidip karşı koltuğa oturmuştu. Kara gözleri ise bir kere olsun ona değmemişti. Gözlerinden akan tek tük yaşları kimseye belli etmeden silerken Fehmi'nin rahatlamış gibi çıkan sesini duyarak dikkatini ona vermişti.

"Oh be çok şükür şu düğün de aradan çıktı. Yavrum, dünyanın en güzel gelini olmak nasıl bir duygu?" Diye soran Fehmi ortamın gergin havasını dağıtmak için işi şakaya vurduğunda Arzu elini çıkmayan karnına götürerek okşamaya başlarken yanıt vermişti.

"En güzel ve şanslı gelinim, karnımda bebeğimiz varken..." dediğinde Fehmi'nin gözleri dolu doluydu. Trafikte karşısına çıkan imkansız dediği kadını artık resmi olarak da nikahına almıştı ya ölse de gam yemezdi. Aşk dolu gözlerle kızın kara elması gibi olan gözlerine dalmışken, istifra edermiş gibi sesler çıkaran Vedat ortamın romantik havasını bozmuştu.

"Kusucağım ama artık, yeter! Ne buldumcuk olmuşsun be ağabey." Dedikten sonra iki kişi hariç uyumlu dörtlü kahkaha atarak ortamı neşeye boğmuştu ama maalesef o iki kişi gerçek anlamda boğulmuş gibi derin nefesler alırken gülmek akıllarına bile gelmemişti. Osman ise dört genci evden kovmamak için kendiyle savaş halindeydi. Şimdi kötü söz söylese gönül koyarlardı, düğün günü önemli gündü, akıllarında kalır gönülleri kırılırdı. Hem kimi kimseleri yoktu, ağabeylerinin evine sığınıp mutlu günlerini paylaşıyorlardı. Yok, Osman sevdasından kuruyacağını bilse sesini çıkarmazdı. Arzu ise morali bozuk Gül'ü de sohbete katmak için laf atmıştı ama kırdığı potun ne derece büyük olduğunu bilemezdi.

"Bakarsınız sıradaki düğün Gül'ün olur, Akın var ya hani avukat, Gül'ü kafaya koymuş. Niyetim ciddi diye avare avare ortalıkta geziyordu." Dediğinde durumu bilen Fehmi ve Vedat hemen ağabeylerinden tarafa döndüğünde onun beyazlamış suratını görüp boyunlarını üzgünce bükmüşlerdi. Onlara en çok koyan da oydu. Her şeye gücü yeten ağabey, şuncacık kız uğruna gemileri batırmıştı.

Zehra ise artık Gül'ü tehlike olarak görmüyordu. Vedat kızın başına gelenleri anlattığından beri kendini suçlasa da aralarının ısınması için adım atmamıştı. Artık rakibi olmadığına göre arkadaş olmamak için bir nedenleri yoktu. Üstelik onun sayesinde Vedat iki saniye de yalı sahibi olmuştu. Tamam kendi durumu da iyiydi ama sevdiği adamla deniz manzaralı evde yaşama fikri de hiç fena değildi. Bu nedenle Zehra'da gülerek Arzu'nun sözlerini desteklemişti.

"Akın iyi çocuktur, yirmi altı yaşında mı neydi, tam Gül'ün yaşına denk. Erkek güzeli bir de, valla tencere kapak olurlar." Diyerek güldüğünde Osman duyduğu her sözle içine kaçıyormuş gibiydi. Ama kızların doğru söylediğini biliyordu. Akın gelecek vaat eden bir delikanlıydı. Geçmişte cüzdanını çalarken yakaladığı gencin şimdi avukat olması ne kadar dirayetli olduğunun da kanıtıydı. Ama Gül'e nasıl layık olurdu? Onun gözünde kendisi bile yetersizken, Akın...

Akıl alacak gibi değildi.

Parmaklarının arasındaki tesbihi sanki kızın elini okşar gibi yumuşak hareketlerle okşarken kendisine seslenilmesiyle Arzu'dan yana dönmüştü.

Mezar GülüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin