~Hoseok
"Hoşik aşkım biz etrafı dolaşcaz!"
"Ama hyung!"
İkisi kol kola girip aşağı inmeye başladıklarında bende oflaya oflaya Jimin'in çamaşırlarını duruladım. Yıkadığım çamaşırları sepete koyup Seokjin hyungun kirlilerini suya atıp ıslattım.
Taehyung gitmişti. Keşke biraz daha kalsaydı ama görevi buydu. Onun adına seviniyordum. Başhekim olarak seçilmişti.
Islanan çamaşırları sudan çıkartıp beyaz kalıp sabunla çitilemeye başladım. Sabun elimden kayıp suya düştüğünde koca bir of çektim! Neden her şey ters gidiyordu ki?
Suya elimi sokup sabunu alacağım sırada arkama bir şey düştü. Bir ağaçtan meyve düşmüş olduğunu sanarak biraz daha eğilip sabunun parmağıma değmesini denedim.
Arkamdan gelen beyaz dumanla oraya dönüp yerdeki siyah şeye baktım. Oda neydi öyle? Yanına gidip duman çıkartan şeyi elime aldım. Hafif çıkan dumanlar bir 'çıt' sesiyle elimde patlayınca geriye savruldum.
Aynı susturucu takılmış silah gibi. Küçücük bir ses ama büyük bir etki. Şimdi duman daha çok yayılmış, bir sis bulutu gibi her yere dağılıp, atmosferi, bir de beni zehirliyordu.
Etrafımı saran dumanla öksürmeye başladım. Beyaz sis bulutu azalsa da hala nefes almakta zorlanıyordum. Nehirdeki suyla yüzümü yıkasam da enerjim tükenmişti resmen.
"Jimin! Seokjin hyung!"
Birkaç kez bağırdığımda yanıma gelmişlerdi. Dağılmış olan sise rağmen onlarda zar zor nefes almaya başlamış, öksürükleri arasında gözlerini kısıp ellerini yelpaze gibi dumanı dağıtmak için sallıyordu.
Gelen hafif rüzgarla tamamen dağılmış olan sisten ikisi yanıma gelmiş beni kaldırmaya çalışmıştı.
"Hoseok! Öhü öhüm! Bu da ne böyle?"
Kalbim duracak kadar büyük öksürükler arasında nefes almaya çalıştım. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki! Derin derin nefesler alsam da yetmiyordu sanki.
Üçümüz de ordan uzaklaşmak için birbirimize tutunup giderken karşımızda birkaç asker belirdi. Hiçbirini tanımasamda yanlarında gördüğüm YouWoon'un yanına ilerlemeye başladım.
"Woon...yüzbaşına haber ver...bir şeyler oluyor."
"Üzgünüm doktor. Bu işlere sizi karıştırmak istemezdim. Ama maalesef talimatlar böyle."
Ondan birkaç adım uzaklaşıp çatık kaşlarımı yüzünde gezdirdim. O bir haindi. Arkamdaki ikiliye ileriyi gösterip koşmaya başladım. Onlar da koşuyordu ama hala düzgün nefes alamadığımızdan hızlı koşamıyorduk.
Ben alana kadar geldiğimde onu gördüm. Yüzbaşı. Uzanmış yatıyordu. Tam bağıracaktım ki bir çift el boğazıma sarıldı. Ağzıma avcunu bastırıp beni aşağı doğru çekiştirmeye başladı.
Sonunda düşe kalka diğerlerinin yanına geldiğimizde diğer ikisi arkadaşlarımın ellerini bağlıyordu.
"Hain! Sen bir hainsin!"
"A evet evet öyle. Şimdi ellerini uzat."
"Asla!"
Yine kaçmaya çalıştığımda diğerleride gelip beni tutmuş, oda ellerimi arkadan sertçe bağlamıştı. Üçümüzü de siyah cipin arkasına bindirdiler. Biri bizimle kalırken diğer ikiside öne binmişti.
Jimin ve Jin Hyung o kadar korkuyordu ki. Jin hyung büyük olduğu için bizi korumaya çalışsa da biliyordum koktuğunu. Bende korkuyordum.
Araba hareket etmeye başlayınca avazım çıktığı kadar bağırdım. En sonundaysa bizimle oturan adam yanağıma sertçe attığı tokatla yere devrilmiştim.
"Hoseok hyung! İyi misin?"
"Sen ne yapıyorsun ulan! Orospunun evladı! Senin üstüne üniforma diye giydiğin yerden bitme ceketi alır parçalara ayırır! Sonra baştan diker zıbın diye üstüne giydiririm! Bebek gibi bakar ageplay oynar! Seni doğuran anaya fotoğraflarını atarım! Anan kendini asmak istediğinde ipini ben verir! Cenaze masraflarını ben karşılarım! Ameliyat masasına yatırır, çükünü koparırım! Elindeki silahın ucunu deliğine sokar-"
"Durdurun arabayı! Woo! Durdur arabayı!"
Adam arabayı durdurmaları için cama vurarken Jin hyung da, Jimin'e kafa salladı. Ne olduysa o anda oldu zaten. Jimin elindeki iplerle birlikte arabadan atladı. Yuvarlanarak ağaçlığa düştüğünde çığlık attım.
Şimdi anlamıştım. Jin hyung adamı oyalamış, yer değişikliği yapmak için diğerlerine seslenirken Jimin'de kaçmıştı. Adam arkasını döndüğünde birinin eksik olduğunu görünce yukarı 2 el kurşun sıktı.
Araba ani frenle durduğunda öne doğru savrulsak da toparladık. Woo arabadan inip bize baktığında eksikliği fark edince etrafa bakmaya başladı.
Onun konuşması ihtimaline karşı bulmak için ormana geri döndü. Yer değişikliği yaptıktan sonra yola devam ettik. Otobüslerin hareket ettiği yerde durunca az önceki adam inip uzaklaştı.
Yarım saat kadar bekledikten sonra 2 kadın ve bir çocuk da elleri bağlı bir şekilde yanımıza oturdu.
"DongSo?!"
Araba tekrar hareket edince yanımdaki küçüğüm ağlamaya başladı. Annesini özlüyordu. Yanına kayıp yatışması için güzel sözler söylemeye başladım.
Ağlayarak uyuyakaldığında diğer bayanlara da korkmamalarını söyleyip onları da rahatlatmaya çalışıyordum. Gittiğimiz yollara baktım. Tanrım! Şehrin dışına çıkıyorduk!
"Bundan sonrasını görmemeniz gerekiyor."
Yanımızdaki adam cebinden bir iğne ve küçük bir şişe çıkarıp tek tek herkesin koluna iğneyi batırdı. Saniyeler sonra hepsi uyuyakaldığında sıra bana geldi.
"Aslında...seninle biraz eğlenebiliriz?"
Arabanın yanlarında bulunan paraşüt gibi şeyi çıkarıp üzerimize örttü. Şimdi kamyon gibi görünüyordu. Uyuyan bedenlerin yanından çekilip karşıma geçti.
"Güzelsin, fazla güzel. Ama görünüşe bakılırsa fazla yaşamayacaksın."
"Çek elini!"
Elini boynuma götürüp yüzlerimizi yakınlaştırdığında yüzüne tükürürcesine konuştum.
"Sessiz ol, kimse anlasın istemeyiz değil mi?"
Boynumdaki elini kendine doğru çekip bedenimi yere uzandırdı. Bacaklarımın üstüne oturup dudaklarını boynuma bastırdığında çığlık attım.
"Yardım edin! İmdat! Yardım edin!"
"Sus! Sus diyorum sana sus!"
"İmdaaaatt! Yardım edin! İmdaa-tt."
Kafamı zemine vurduğunda gözlerim karardı. Bir darbe sonrasında da tamamen kapattım gözlerimi.
∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆
Ay Helü! Nasılsınız? Ben iyiyim diyelim.
Asırlar sonra yeni bölüm! Üzgünüm.
Eeee nasıldı bölüm? Hoseok'un gözünden olaylar. Diğer bölüm yine Hoseok'un bakış açısından okuyacağız.Oy ve yorum yapmayı unutmayın!
Sope'la Kalın☀🌙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aurora / YoonSeok
FanfictionDoktor Hoseok, gün batımında Yüzbaşı Yoongi'ye aşkını itiraf ettikten sonra aniden bayılır.