4. Bölüm

10.6K 436 32
                                    

Normalde gece defalarca uyanan Akgün, dün gece çok huzurlu uyumuştu. Belki de babasının kokusunu almış olmaktandı, bilemiyordum. Yatakta kendime gelmeye çalışırken yan tarafımda benim gibi Akgün de uyku mahmuru etrafı izliyordu. Ona döndüm ve sarılarak gözlerimi kapadım. Esnerken bir yandan da yerimde daha rahat bir şekilde yatmaya çalışıyordum.

Yanımda anlamsızca 'da, prr, ada' gibi sesler çıkaran Akgün ile uykumuzun buraya kadar olduğunu anlamıştım. Akgün'ün saçma seslerine "Aynen birtanem, çok haklısın" diyerek yerimde doğruldum ve kendimi hazırlayarak Akgün'ü göğsüme aldım. Her zamanki gibi açlıkla göğüslerime yapışmıştı.

Akgün meme emerken bir yandan da ben esniyordum. Bugün nedense uyku halinden çıkamıyordum. Bir süre Akgün'ün karnını doyurmasını bekledikten sonra altını da değiştirdim ve kucağıma alarak odamızdan çıktım. Ev ahalisine bakmak için dolandım. Nuri Amca büyük ihtimalle işe gitmiş, Hatice teyze ise muhtemelen odasındaydı. Salona baktığımda koltuğun üzerinde güzelce katlanmış pike ve yastık olduğunu görmüştüm fakat Kerem Ağabey ortalıkta gözükmüyordu.

Akgün'ü pusetine bıraktım ve mutfağa geçtim. Kerem ağabey buradaydı. Masada oturmuş, bir şeyler düşünüyordu. "Günaydın" diyerek ocağa ilerledim. "Günaydın" diye karşılık vermişti. "Akgün, gece iyi uyudu sanırım, ses duymadım" dediğinde "Evet, çok güzel uyudu hiç huysuzluk çıkarmadı" diye yanıtladım.

"Nasıl biri?" dediğinde anlamayarak ona döndüm. Çekingen bir şekilde "Akgün, nasıl bir bebek? Yani hep ağlar huysuz mudur, yoksa güleç mi? En çok neye güler? Neyi sever?" diye sorduğunda bu tatlı merakına gülümsedim ve sandalye çekerek oturdum.

"Öncelikle, henüz 2 aylık bir bebek illaki büyüdükçe huyları değişecektir fakat şuan için çok güleç bir bebek. Tabiki karnı açsa, altı doluysa ya da gazı varsa ağlıyor ama huysuz, sebepsiz ağlamaları genellikle yok. Her bebek gibi teması çok sever, tüm gün kucakta dursun gıkı çıkmaz. Komik gelecek ama kendi pırtına gülüyor. Ensesinde sanırım tik olacak, biraz huylanıyor. Kilosu, sağlığı gayet yerinde."

"Ben.." diyerek iç çekti ve yukarı bakmaya başladı. Sanırım birazcık duygusallaşıyordu ve bunu önlemek istiyordu. "Ben, ona karşı çok tuhafım" diye söze girdi. "Hem onu sarıp sarmalamak, sanki kırılgan nadide bir çiçekmiş gibi bu dünyadan korumak istiyorum hem de benim gibi bir tehlikeden uzak tutarak daha mutlu, konforlu bir hayat sunmak istiyorum. Onu kucağıma aldığımda sanki dünya durmuş gibiydi. Cennet gibi kokuyordu ama ona karşı kendimi çok suçlu ve mahcup hissediyorum. Onu alıp, doya doya sevmeye yüzüm yok."

"Böyle düşünme lütfen Kerem Ağabey." dediğimde histerik bir şekilde güldü ve elleriyle yüzünü kapattı. "Ona karşı bir tehlike değilsin ki sen, babasısın. Eşinle, eski eşinle, aranda ne geçti neler oldu bilmiyorum fakat bence Akgün'e karşı mahcup olması gereken biri varsa bu kişi sen değilsin, annesi. Senin ona, onun da sana ihtiyacı var. Kendini ondan mahrum bırakma nolursun. Biliyorum zor fakat adım atmaktan vazgeçme. O senin evladın."

"Cesaretim yok be Eylül. El kadar bebe ama sanki her şeyden haberdarmış da bana karşı dargınmış gibi hissediyorum." dediğinde ellerini yüzünden çekmişti. Gözlerinin hafif nemlendiğini görmüştüm.

"Sanki, dile gelse hadi annem beni bıraktı da sen nereye gittin diyecek. Sen niye adam gibi yanımda durmadın diye kızacak bana. Ben el kadar bebeğe bakamayacak kadar yüreksizim ama sen kan bağın olmayan bir bebeğe aylarca gece gündüz demeden bakacak kadar meleksin be Eylül'üm." dediğinde benim de gözlerim hafiften dolmuştu. Tam ağzımı açacaktım ki mutfağa giren Hatice Teyze ile susmuştum.

Haziran'ın sonundaydık fakat Hatice Teyze buna rağmen üstüne bir depresyon hırkası giymiş ve ipli gözlüğünü takarak benim koyduğum çaya gidiyordu. Kerem Ağabey annesini görünce sabır çekti ve ayağa kalktı. Mutfaktan çıkacaktı ki, "Kahvaltıyı hazırlayayım" dedim. "Siz yapın, benim iştahım yok" diyerek çıktı.

Keknek (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin