5. Bölüm

11.9K 533 79
                                    

Uzun geçen bekletmem sonucu, özür niyetiyle yayınladığım kısa bir bölümdü. Umarım okurken zevk alırsınız. ❤️

Satır arası yorumlarda tepkilerinizi merak ediyorum! Bol bol yorum yapın olur mu? Yorumlarda sadece yeni bölüm yazıyorsunuz. Ben kitabı okurkenki tepkilerinizi, düşüncelerinizi merak ediyorum. Lütfen satır arası kitapla ilgili yorumlar yapın 🥰

Arabadan indiğimizde güzel hava, çocuk sesleri ve ailelerin çatal kaşık sesleri içime nedensizce huzur vermişti. Ben Akgün'ü puseti ile alırken Kerem Ağabey de bagajdan çantaları almıştı. Uzun süredir keknek yapmıyorduk ve o kadar çok özlemiştim ki..

Kalabalıktan biraz uzak kalmak istemiştik. Yeşillik alanda uzaklaştığımızda Kerem ağabey güzel bir ağacın altında, uygun gördüğümüz yere örtüyü sermişti. Aileler biraz uzağımızda kalıyordu, çevremizde pek insan yoktu. Rahatça sohbet edebilir, dertleşebilirdik. Ben de örtünün üstüne Akgün'ü puseti ile bırakmıştım. Hâlâ uyuyordu miniğim. Çantadan yiyeceklerimizi çıkartıp dizmeye başlamıştık. "Ne kadar oluyor keknek yapmayalı?" diye sorduğunda durup düşündüm ve "Liseye geçtiğim zamandan itibaren hiç yapmadık ki. Herşey çok eskide kaldı, çok değişti." diye sitem ettim. 

Ona çay uzatırken ortaya cevizli keki de çıkartmıştım. "Sonra zaten sen asker oldun, gittin. Senin gitmenle aramızda kalan ufacık bağlar da koptu gitti. Ben nedense senden çekinmeye başladım, sanki benim Kerem ağabeyim değilmişsin gibi. Önceden hiç ayrılmazdık, hiç çekinmezdim. Ama sen gittikten sonra aramıza duvarlar örüldü. Yüzüme bile bakmaz oldun. Sen gidince ben hayatımdan büyük bir parçayı kaybetmiş hissettim." dediğimde durgunlaşmıştı.

"Büyüyoruz Eylül, büyüyor ve değişiyoruz. Hayat bizim istediğimiz gibi ilerlemiyor, bambaşka yerlere savuruyor bizi. Küçükken büyümek ve düşlediğim hayatı yaşamak için can atardım fakat şaun keşke diyorum. Keşke her şey küçüklüğümüzdeki gibi kalsaydı. İnsan büyüdükçe aldığı yaralar da artıyormuş. Bunu deneyimlemek acıtıyor." dediğinde üzülerek dudak büktüm. "Küçükken çok farklı hayaller kurardık" diye söze girdim.

Histerik bir şekilde güldüm ve "Hatırlıyor musun? Bu parkta keknek yaparken ben senin dizine yatmıştım, saçlarımı seviyordun. Bana o gün 'Kocaman olduğumuzda sana bir sürü çikolata alacağım, beraber yaşar tüm gün keknek yaparız.' diyordun. Küçüklük hayallerimiz çok masumdu, sanki bu hayatın kocaman dertlerinden uzakta biz sadece tüm gün keknek yapacak ve abur cubur yiyecektik." demiştim. Dediklerime gülmüştü ve "Peki sen şeyi hatırlıyor musun? 'İleride çok param olacak, kocaman evimiz olacak. İstediğin tüm çikolataları alacağım. Hatta ne istiyosun söyle her şeyden alacağım." dediğimde benden 'Birsürü fiyonlu pembe toka' istemiştin." dediğinde utanarak yüzümü kapattım.

"Ay hatırlatma, sus sus. Vizyonsuzluğuma bak. Bir sürü paran olacak, kocaman evimiz olacak ama benim senden istediğim şey fiyonklu toka." derken gülüyordum. "Vizyonsuz. Kızım insan pahalı pahalı şeyler ister." dediğinde alay eder gibi güldüm ve "Bana diyene bak, haspam! Sen de ceviz bahçesi istiyordun. Oradaki cevizlerle bir sürü cevizli kek yapacakmışım. Senin vizyon baya genişmiş!" dedim. 

Gülme krizine girdiğimizde "Ben en azından midemi düşünmüşüm kızım, ne güzel işte mis gibi ceviz. Belki büyük bir tarla yapacaktım, ceviz satacak oradan da parayı bulacaktım. Sen bir sürü pembe fiyonklu tokayı napacaktın?" dediğinde elime geçen kaşığı ona attım ve "E işte ben de kendimi önemsemişim. Süslenip püsleniyorum fena mı?" dedim. Hafifçe sesini inceltti ve "Biiiiirsürü fiyonklu tokaaaa" diyerek beni taklit etmişti.

Taklitine gülerken şaşırmıştım ve mahalle kızı moduna hafiften geçerek "Bak baaak! Bir de taklit yapıyor ceviz adam." diye laf vurmuştum. "Hah, ceviz adam ne kadar yaratıcı!" dediğinde "Senin de taklitin çok yaratıcı" diye karşı çıktım. "Kızım yıllardır yanında durmuşum, büyütmüşüm de azıcık vizyon katamamışım" diye eğlencesine laf vurduğunda yerimden ayaklandım ve ona vurmak için "Vizyon katamadın ama ban laf atana nasıl ders verebileceğimi kattın." diyerek hareketlendim. Hareketimle beraber ayağa kalktığında küçük masa örtümüzün etrafında benden kaçmaya başlamıştı.

İkimizde gülüyorduk ama ne ben kovalamaktan vazgeçiyordum ne de o kaçmaktan. Masa örtüsü ve ağacın etrafında döne döne bir hâl olmuştuk. "Bana bak fiyonklu, ben askerim. Burada 3 gün kaçabilirim senden." dediğinde "Sen sus ceviz adam. Sen askersen ben de Eylül'üm." diyerek daha büyük adım attım ve gömleğinin ensesinden yakaladım.

Omzuna baskı yaptığımda masa örtüsünde düşmüş ve oturmuştu. Ben de Kerem ağabeyin dizlerinin arasında, dizlerimin üzerine otrumuş ve saçını çekiştirmeye başlamıştım. Gülmelerinin arasında "Kızım, dur saçmalama" dese de umursamamış ve aynı küçüklüğümüzdeki gibi hırpalamaya başlamıştım. Saçların kurtarmak için kollarımı tuttuğunda dengemi sağlayamamış ve birazcık öne yalpalanmıştım. Dizlerim büküldüğü için Kerem ağabeyin üzerine düşmüştüm. Saçma ve bir anda gerçekleşen olay sonucunda Kerem ağabey ile yüzlerimiz çok yakın olmuştu.

İkimizden birisi kafasını azıcık uzatsa dudaklarımız birbirine değecekti resmen. Gözlerimiz birbirine kenetlenmiş, ikimiz de şaşkına dönmüştük. Kerem ağabey düşeceğim için anlık bir refleks ile sol eliyle belimden tutmuştu. Ben ise düşme korkusuyla ellerim ile omzundan tutunmuştum. Belimden tuttuğu için istemsizce onun vücuduna daha çok çekiliyordum. Çok yanlış bir pozisyondaydık, düzeltmemiz lazımdı fakat nedense ne o ne de ben geri çekilemiyorduk. Kitlenmiş kalmıştım resmen.

Kerem ağabey sağ elini uzatarak rüzgârdan önüme gelen saçı kulağımın arkasına aldı. Gözlerinin dudağıma indiğini fark ettiğimde yutkundum ve kontrol edemeyerek benim de bakışlarım onun dudağına indi. Şuan neden Kerem ağabeyi öpmek istiyordum? Utanmasam bacaklarımı kenara atıp kucağına oturacak ve dudaklarına yapışacaktım resmen. Hem de Kerem Ağabeyin!

Anın büyüsüyle ellerim kendiliğinden yavaşça Kerem Ağabeyin ensesine gitmişti. Herhalde bu durumdan tahrik olan Kerem ağabey'in yavaş bir şekilde dudaklarıma yaklaştığını fark ettiğimde gözlerim istemsizce kapandı. Tam o an pusetten gelen Akgün'ün ağlama sesleriyle panikle gözümü açtım ve Kerem Ağabey ile göz göze geldik. Ellerimi ensesinden çektim ve nereye koyacağımı bilemeyerek "Iıı, A-akgün. Şey, ağlıyor. Ben şey yapim" diyerek omzundan tutundum ve ayağa kalktım. Çocuk orada uyurken ben burada resmen babasıyla neler yapmak üzereydim!

Üstümü başımı düzeltip hızlıca pusetin yanına gittim ve uyanan Akgün'ü kucağıma aldım. Çaktırmadan göz attığım Kerem Ağabey eliyle önünü düzeltiyor ve kısık sesle sinirle bir şeyler diyordu. İçten içe kendime kızdım ve utandım. Az önce Kerem Ağabey benden tahrik olmuştu! Önündeki kabarıklık bunu net bir şekilde belli ediyordu. Ona arkamı dönerek oturdum ve Akgün'ü kucağımda sakinleştirmeye çalıştım. Şuan en çok benim sakinleşmeye ihtiyacım vardı!

Akgün acıkmıştı, emziremeyeceğim için mama yapmam gerekiyordu. Kerem Ağabey ile anlaşmışız gibi ikimiz de o konu hakkında bir şey demiyorduk. "Şey, Akgün'ü tutar mısın? Mamasını hazırlayayım." dediğimde kafasını salladı ve Akgün'ü kucağımdan aldı. Kollarıma değen eliyle bile tüylerim diken diken olmuştu. Geri oturan Kerem Ağabey ile çantaya uzandım ve hızlı bir şekilde mamasını hazırladım.

Kerem ağabeye biberonu uzattığımda tereddütle aldı ve Akgün'e içirmeye çalıştı ama çok alçakta tutuyor, mama gelmiyordu. Açlıktan huysuzlanan Akgün ile uzandım ve Kerem ağabeyin elini tutarak biberonu havaya kaldırdım. Kerem ağabey gözlerini bana dikmiş, anlamlı bir şekilde bakarken elimi hemen çektim ve uzaklaşarak oturdum. Sakinleştirsin diye su içerken onu da elime yüzüme bulaştırdım ve üstüme döktüm. Peçeteyi alıp göğüs kısmımı ve çenemi silerken Kerem Ağabey'in sabır çektiğini duymuştum.

Karnı doyunca sakinleşen Akgün'ü aldım ve örtünün üzerine yatırdım. "Temiz hava şimdi ona iyi gelir" derken karnına da ufaktan masaj yapıyordum. Mama gaz yapardı. "Sevdin mi bakayım sen dışarıyı? Hoşuna mı gitti aşkım?" diye Akgün'e gülerken Kerem Ağabey'in sessizce "El kadar bebe yerimizi kaptı" dediğini duymuştum ama belli etmemiştim. Kerem ağabeyin kalkıp b,r yerlere yürüdüğünü görmüştüm ama geri geleceğini bildiğim için üstelemedim.

Ben Akgün'e oyunlar yaparken bir anda arkamdan pamuk şeker uzatmıştı Kerem Ağabey. Demek bunun için gitmişti. Gülerek aldım ve "Teşekkür ederim" dedim. Karşıma oturan Kerem ağabey ile ikimiz de sessiz kalmış ve kuş cıvıltısını dinlemeye başlamıştık. Aramızda geçen yoğun dakikaları ikimiz de anmayarak, günü daha zor kılmamaya karar vermiştik. Bakışlarımız ara sıra o anları hatırlatsa da sanki sözsüz olarak anlaşmıştık.


Keknek (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin