Küçük adaya gelmelerinin üzerinden iki gün geçmişti. Bu sürede Jisung Minho'yu görse de korsan çok meşgul olduğundan konuşamamışlardı.
Jisung burada kaldığından beri bir çok şey öğrenmişti. Mesela Changbin ve Hyunjin'in ailelerini küçükken kaybettiklerini Minho'nun babasının onlara sahip çıktığını, çoğunun böyle olduğunu ögrenebilmişti. Ama asıl merak ettiği bakır saçlıyla ilgili bir bilgiye sahip değildi. Kimle konuşsa Minho konusu açıldığı an kaçıyordular resmen. Jisung aklındaki sorulara cevap bulamamaktan sıkılmıştı artık. Burada sarayından daha özgür olduğunu kabul ediyordu ama açgözlülük yapmak, Minho'nun aklındakileri ögrenmek istiyordu.
Düşünceleri ile 2 gündür kaldığı changjin ikilisinin evinden çıkarak yürüyüş yapmaya karar verdi.
Giyindiği kiyafetler sarayında giyindiklerinden çok farklıydı ama o ağır kiyafetkerden çok daha iyiydi. Küçük adaya yabancı olduğu için nereye gittiğini bilmeden sadece rahatlamak için yürüyordu.
Gözleri etrafı inceleyerek yürürken duyduğu tanıdık ve onu heyecanlandıran sesle adımlarını durdurdu. Sesin geldiği yer hemen sağındakı evin bahçesiydi. Ayaklarının oraya yönelmesine engel olamadı Jisung.
Yaptığının yanlış olduğunu düşünüyordu ama bahçe kapısını yavaşça araladı. Gördüğü bedenle anlamadığı şekilde mutlu olurken yanındakı kişiyi yeni farkediyordu.
Minho ve kahverengi saçları olan tatlı bir oğlan kapının önünde bir şeyler konuşuyordu. Kısa süre sonra vedalaştıklarını görüp, içeri nasıl gireceğini düşünen Jisung hızlıca duvarın arkasına geçip az önce korsanla konuşan oğlanın uzaklaşmasını bekledi. Görünürse rezil olacağını düşünüyordu.
Gözden kaybolduğunda oğlanın gittiği yönden gözlerini çekerek tekrar Minho'nun olduğunu düşündüğü eve gitmek için kafasını çevirdi ama hemen dibinde biten kişiyle çığlık attı. Bunu beklemiyordu kesinlikle.
"Selam Jisungie"
Jisung elini kalbine koyarak biraz nefes almak adına uzaklaştı çok yakınına giren korsandan. "Korkuttun beni! İnsan biraz ses çıkarır!"
Minho prens'in mimiklerine gülerken mesafeyi tekrar kapatarak yaklaştı sevimli oğlana. Uzak durmak zordu. "Korkutmak istemedim seni ama yasadışı bir şey yapıyormuş gibi davranmanı izlemek eğlenceliydi bozmak istemedim"
"Neyden bahsettiğini bilmiyorum yürüyüşe çıkmıştım ben. Senin evin miymiş burası aa ne tesadüf. Neyse benim işim vardı unutmusum gideyim, görüşürüz"
Jisung konuştuktan sonra gitmek daha doğrusu kaçmak için ilk adımını attığı an yüksek sesle gülen Minho kolundan yakaladı onu. "Jeongin'le konuştuğum andan orada bizi izlediğini biliyorum Jisungie ama öyle olsun. Açsan beni takip et"
Jisung konuyu kapatmasına sevinirken Jeongin dediği kisi o çocuk olmalı diye düşünüyordu. Son dediği şeyle hemen peşine düştü korsan'ın. Konuşması gerekenler vardı.
Minho evinin kapısını açıp Jisung'un geçmesi için elini öne uzattı. Jisung bahçeyi incelemek istese de oyalanmadan kapıdan içeri girdi. Ev sade ama genişti. Hemen koridordan sağda oturma odası vardı. Jisung büyük eve şasırmamıstı sonuçta servetinin çok olduğunu söylemişti.
"Dikilme orada artık, gel buraya"
Korsan'ın sesiyle salonun yanındaki mutfağa girdi Jisung. Minho bişirdiği etleri tabaklara koyuyordu. "Yemek yapabilmen şaşırtıcı. Her zaman gemide olup korsan olan biri için birde"
"Çok konuşma, açım ve şu aklındakı şeylere cevap vermem için şunları salona götür"
Uzatılan tabakları alarak salona yöneldi Jisung ve masaya koyup kendisi de oturdu beyaz sandalye'ye. Arkasında Minho elindeki iki içecekle gelip birini prens'in önüne diğerini kendi önüne bıraktı. Jisung'un karşısına geçip oturdu. "Hadi yiyelim"