Benim gods menu Minho zaafım var da
---------------
Bakır saçları alnına dökülen sinirle soluduğu ateş saçan kahverengi gözlerinden belli olan korsan ihtişamlı geminin en büyük odasında bacak bacak üstüne atarak çattığı kaşlarıyla sandalyesinde oturmuştu. Odada büyük bir sessizlik hakimdi, herkesin bu keskin yüz hatları olan oğlandan korktuğu belliydi. Sessizlikten sıkılmış olmalı ki sonunda sandalyesinin gıcırdamasına sebep olup öne doğru eğilerek dudakları konuşmak için hareket etti bakır saçlılının "Size veliaht prensi buraya getirmenizi söyledim, siz bana onu bulamadınız üstüne prens dediğiniz birini getiriyorsunuz. Büyük bir tehlikeyi bu geri dönüşü olmayan hatanız için mi göze aldım ben?"
Korsan sinirli olsa da sakin çıkan sesiyle konuşup bir cevap bekledi. Onun için hiç bir cevap bu hatayı düzeltemezdi ama güvendiği arkadaşlarına hesap sormalıydı elbet.
"Her şey planladığımız gibiydi ama söylediğin küçük prens yoktu. Bizde daha önce saray etrafında keşif için dolaştığımda gördüğüm prensi almak zorunda kaldık"
Güldü tıslar gibi. Siyah saçlı arkadaşının söyledikleri yetersizdi onun için. Küçük prensin o gemide olduğuna emindi keşke kendi gitseydi diye düşündü ama artık geç olduğunun farkındalığı ile daha önce hiç görmedigi prens ile ne yapacağını düşünmeliydi
"Changbin şu prensin adı ne ve nereye götürdünüz?" Bu kadar yanlışa sebep olan prensi merak etmişti aslında
"Adı Han Jisung. Bağlı halde güvertede Minho" bu sefer uzun siyah saçları olan oğlan konuşmuştu. Onu başıyla onaylayıp ayağa kalktı Minho "Changbin sen Hyunjinle hazırlıkları yap eve dönüyoruz"
Minho'nun son söylediği ile odadaki iki genç şaşkınlıkla bir birine baktı. Daha yollarının olduğunu sanıyorlardı.
Korsan Lee Minho güverteye çıkmış prensin nerede olduğunu kontrol ediyordu. Sonunda ileride gördüğü bir kaç kişinin olduğu kalabalığa ayakkabılarının çıkardığı gürültüyle yöneldi. "Sanırım şu prens gelir gelmez hayranlar edinmiş"
Minhonun alaycı sesi duyulduğunda hızlıca başlarını eğip işlerine döndü etraftakiler.Minho yerde iplerle bağlanmış dalgalı kahve saçları olan prensin önüne gelip, yanına çöktü yüzlerini eşitlemek adına. Gördüğü güzel prense hayranlıkla bakmadan edemedi. Daha önce onu görmediğine emin olmuştu böylece. Bu parlak kahvelikleri, esmer teni, dolgun dudakları daha önce görse elbet unutmazdı.
Jisung kaşlarını çatarak bakıyordu önündeki bakır saçlı adama. Korsanlar yaşlı yada çirkin olmalı degil miydi? Karşısındakı adamın tanrı tarafından özenerek yaratıldığına yemin edebilirdi. Gemisindeki kardeşine ve hizmetkarlara ne olduğunu bilmemesiyle aklındakileri hızla kovdu.
Aralarındakı bir kaç saniyelik sessizliği bozan prensti "Gemim ve hizmetkarlarım nerede onlara ne yaptınız?" Jisung kardeşini bulamadıklarını umut ederek sordu sorusunu. Minho sesini bile güzel bulduğu prensin kahveliklerinden sonunda gözünü çekip, sırıttı yarım ağız.
"Asıl soru size ne yapacağımız olmalı değil miydi prensim?"
Jisung'un kaşları olabilirmiş gibi daha da çatıldı. Onunla alay ediyordu üstüne hala gemisine ve içindekilere ne olduğunu bilememek karşısında sırıtan korsanı yumruklama isteğini artırıyordu. Sakinleşmek adına gözlerini kapattı ama sırtında ve omzunda hissettiği ağırlıkla saniyesinde geri açtı. Az önce ona ceketini mi sarmıştı bu adam.
Minho ona şaşkın gözlerle bakan prense gülümsedi. Tatlıydı iyi ki, o kadının oğlu değildi diye düşündü. Ne yaptığını farkederek tekrar alaycı sırıtmasını yüzüne yerleştirip, prensin alnındakı yaraya dokundu. Derin değildi yoksa Changbine kıza bilirdi bunun için. "Hastalanmanızı istemem prensim, bizim misafirimizsiniz sonuçta"