Oturduğu sandalyeden oflayarak kalkan oğlan masayı hışımla toplamaya başlamıştı. Aldığı yemek tabaklarının sesleri odayı doldururken mutfağa gitmek adına adım atamadan kolundan tutulup geri çekilmesi bir olmuştu. Tabaklar gürültüyle zeminle buluştuğunda prens'in çığlığı da aynı anda duyuldu. "Ne yapıyorsun, delirdin mi?"
"Jisung beni çıldırtma! Ne demek yarın gidiyorum!?" Sıkıca tuttuğu kolu bırakmaya niyeti yok gibiydi korsan'ın. Az önce babasının yaptığı konuşmadan sonra prens'in değişen tavrı ve gideceğini söylemesi ayarlarını bozmuştu oğlan'ın.
Jisung gözünü kapatıp derin bir iç çekmişti. O sırada prens'in gözünden yanağına doğru usulca süzülen göz yaşını takip etmişti Minho'nun gözleri. Sıktığı dişlerinin farkına yeni vararak serbest bıraktı bakır saçlı. Ardından prens'in kolundaki elini beline indirerek aradaki kısa mesafeyi sıfıra indirmiş, sarılmıştı korsan. Kıyamıyordu ki ona Minho. "Zorlandığını biliyorum güzelim ama biraz daha dayanmalıyız yakında çok rahat edeceğiz"
Jisung kollarını dolamıştı çoktan korsan'ın boynuna. Tek kelimesi yetmişti rahatlamasına. "N-neden bir şey söylemedin babana?" Ağladığı için kesik kesik çıkmıştı kelimeler prens'in dudaklarında
Yüzünü görmek adın biraz uzaklaştırdığı prens'e gülümsemişti Minho. Korsan sevgilisinin yaşadıklarının zorluğu yüzünden gitmek istediğini sanıyordu ama oğlan'ın derdinin biraz önce yaşananlar olması deli gibi öpme isteği uyandırıyordu onda. "O kadar tatlısın ki yemek istiyorum seni"
Duyduğu şey gülümsemesine neden olsa da toparlanarak hemen kaşlarını çattı prens, ciddi bir şeydi bu konu. "Minho, ciddi bir şey konuşuyoruz. Baban gelip yakında evleneceğini söyledi ve sen hiçbir şey söylemedin" Konuştuktan sonra korsan'ı omzundan itmeye çalışsa da başarılı olamamıştı Jisung. Pes ederek kollarını göğsünde bağladı.
"Jisung, babam çok kötü kararlar alıyor, bu yüzden yönetimi elime almama çok az kaldı. Şimdilik ona itaat ediyormuş gibi yapıcaz. Dedikleri ve başka kişiler umrumda değil, sana deli gibi aşık olduğumu biliyorsun değil mi güzelim?" Korsan başını hafiçe eğerek somurtan oğlan'ın gözlerini yakalamaya çalıştı. Prens bakışlarını yavaşça Minho'nun gözlerine çıkarmıştı. Ona bakan parlak gözlere gülümsemeden edemedi Jisung.
"Ama bu oyun ileri giderse sakin kalabileceğimi sanmıyorum. Sen sadece benim korsanımsın".
Dudağının kenarları kıvrılan korsan'ın yüzünde çapkın bir sırıtış var şimdi. "Öyle mi?"
"Evet, öyle" Prens'in cümlesi biter bitmez havalanması bir olmuştu. Korsan'ın kucağındaydı artık.
"Şimdi yiyebilirim prensimi o zaman" Salondan odasına doğru adımlamaya başlamıştı bile Minho. Ancak prens bacaklarını sallayarak indirmesini söylüyordu. "Yere bırak beni"
"Reddedildi, bırakmıyorum"
"Müstakbel eş şeyi bitene kadar öpemezsin bile beni".
Duyduğu şeyle gülümsemesi solan korsan adımlarını durdurdu. "Sen ciddi misin?"
Omuz silkmişti Jisung. "Evet, ben bekleyeceksem sende bekleyeceksin"
Bir kaç saniye kucağındaki oğlan'ın yüzünü inceledikten sonra ciddi olduğuna emin olmuş olmalı ki yavaşça yere bırakmıştı prens'i Minho. "Yaptığın zalimce güzelim ama bu iş bittiğinde bende acımayacağım"
"Neyse ben Seungminle buluşacaktım, şimdi hatırladım" Korsan'ın gözündeki şeytani parıltılıları görmüştü prens, yanakları kızarırken hızlıca çıkmıştı evden.