Gözlerini yavaşça açan korsanın hissettiği ilk şey kollarındaki sıcak beden olmuştu. Kafasını çevirerek göğsünün üzerinde uyuyan oğlanın görüş açısına girmesini sağladığında gülümsemişti. Saçları karışmış dolgun yanaklarıyla uyuyan prensin ince belindeki elini sıkılaştararak olabilirmiş gibi daha çok yaklaştırdı kendine. Minho oğlan'ın yüzünü izlemeye dalmışken prens gözlerini kırpıştırarak zorla açmıştı. Ona bakan korsanla göz göze geldiğinde gülümsedi. "Günaydın"
"Günaydın güzelim" Konuştuktan sonra elini prens'in saçlarına çıkararak yüzünü görmesine engel olan saçlarını arkaya taramıştı korsan. "Yolculuğu ertelememiz gerekecek sanırım"
Prens'in kaşları çatılmıştı. Neden erteliyorlardı ki, hemen bitsin istiyordu. "Minho, neden erteliyoruz? Hemen bitmesi daha iyi değil mi?"
Minho gülmek istese de ciddi yüzünü korudu. Prens çok tatlı görünüyordu gözüne. "Güzelim, şimdi yolculuğa çıkarsak bir kaç gün zorlanırsın"
"Neden zorlanayım, iyiyim ben. Hem kılıç da kullanabiliyorum. AHH" Jisung konuşa konuşa kalkmak isterken kalçasına saplanan ağrı yüzünden bağırıp iki büklüm olmuştu. Onu izleyen korsan yataktan kalkarak prens'in tarafına yürüdü. Yatağın kenarında oturan oğlanı koltuk altlarından tutarak kaldırdı ve tekrar uzanmasını sağladı. "Kucağıma oturmamalıydın güzelim" Minho söylediği şeyin aksine prens'in kızaran yanaklarını nazikçe okşadı. Gözleri büyüyen Jisungsa utancından ölürken korsan'ın sakince konuşmasına şaşırmakla meşguldü. "Minho!"
"Ne? Sana zorlanacağını söylemiştim" Minho'nun sırıtarak söylediği şeyle prens onun elini iterek kaşlarını çatmıştı. Korsana kollarını önünde bağlayan oğlan çok tatlı görünse de ellerini teslim olur gibi yukarı kaldırdı. "Tamam sinirlenme güzelim, sana özel karışımlı çay yapayım gelirim hemen"
Burnundan makas alıp gülerek odadan çıkan oğlanın arkasından gülümsemişti prens.
"Changbin, bu çocuğu Jisung'a vermeyelim. Baksana çok tatlı" Tabakları masaya bırakıp hayranlıkla küçük prense bakarken konuşmuştu uzun saçlı oğlan. Jisung yolculuğa çıkmadan önce eğitim almaya karar vermişti ve kardeşini bu zamanlarda Hyunjine emanet ediyordu.
Changbin küçük prens'in saçlarını karıştırarak güldü. "Bebeğim, Jisung yakar bizi"
Hyunjin sandalyesine oturmuş ardından siyah saçlı oğlana yaklaşarak kısık sesle konuşmaya başlamıştı. "Aman zaten Jisung'un aklı uçmuş gibi, ne huysuzluk yapıyor ne şikayetleniyor. İnanabiliyor musun buna?"
"Jisung'u bilmiyorum ama Minho değişik. Dün ona hazineden yüklü miktarda altın çalınmış dedim, sadece 'hallederiz' diyerek gitti. Normalde tüm evleri yıkar, herkesi önüne getirirdi" Changbin de aynı şekilde kısıkça konuşarak arkasına yaslandı.
"Değişikler, neyse yakında çıkar kokusu"
Changbin sevgilisini onaylayıp başını salladı.
"Daha sıkı tutmalısın" Söylese bile prens'in arkasına geçerek iki elinin de kılıcın kabzasını sıkıca tutmasını sağladı korsan. "İste böyle, eğer sıkı tutmazsan kolayca düşürürsün. Buna çok dikkat etmelisin"
Prens başını sallayarak tekrar denedi, yetenekleri körelmişti resmen. Ancak bu sefer önüne koyulan hedefi kılıcını düşürmeden vurmuştu. "Oldu, Minho!"
Önünde zıplayan oğlanı belinden yakalayıp kendine çeken korsan açıkta olan omzunu öperek, prens'in düşen ipek gömleğini düzeltmişti. "Evet, oldu güzelim. Şimdi diğer derse geçebiliriz".