Güvertedeki gemiye doluşmuş olan yaratıklar birbirleri ile kavga ederken Colin, bombayı manuel olarak çalıştırmış ve gemiden çıkmak üzere geri dönmüştü ki, bir yaratığın onu ayak bileğinden yakalaması ile kendini yerde bulmuştu.
Hemen bakışlarını kendisini yakalayan yaratığa çevirerek boştaki ayağı ile yüzüne sert hamleler vurup ondan kurtuldu ve ayağa kalkıp koşmaya başladığı sırada tekrar bir başka yaratığın ceketini tutmasıyla yalpalayıp kurtulmak için hemen ceketini çıkardı fakat tam gemiden atladığı anda bombanın patlamasıyla oluşan hava dalgası yüzünden savrularak denize düşüp kendinden geçti.
Gözlerini açtığında bir kara parçasının üzerinde olduğunu fakat olayın yaşandığı ana karadan oldukça uzaklaştığını farkederek ayağa kalktı ve arkasını döndüğü esnada ellerindeki silahları ona doğrultmuş olan bir grup zırhlı giysilere sahip adamı görüp olduğu yerde kaldı.
Adamlardan birisi telsize bir şeyler söyledikten sonra Colin'e yanaşıp kollarını arkaya attı ve yürümesini emrederek peşine takıldığı sırada ilerde kendilerine doğru gelen iri yarı adamı görüp, Colin'i ona doğru ittirdi.
Colin göz ucuyla adamın zırhı üzerindeki rütbesine ve hemen altındaki Braxton yazısına baktığı sırada iri yarı adam onu çenesinden kavrayıp inceledi ve bir şeyi onaylarmış gibi kafasını salladıktan sonra sert bir yumruk atıp yere serdi.
Colin çenesinin üzerine yediği yumruk ile yerde yatarken iri yarı adam sanki istediğini başaramamış gibi hâlâ kıvranan Colin'e bakıp, adamlarının birinden silahını alarak kafasına kabzasıyla vurup bayılttı ve başına bir bez torba geçirip sürükleyerek beraberinde taşıdı.
Gözlerini yatağında açan Colin, doğrularak oturmuş ve esneyerek yine tam üç yıl önce buraya getirildiği günü anımsamıştı. Tabi geldiği güne göre bir çok şey değişmiş, ilk başlarda bir tutsak iken şimdi burası için çalışan askerlerden birisi haline gelmişti.
Üsteğmenin baskısı altında sert bir çalışma progmanından geçerek durmak nedir bilmeden eğitime maruz kalmış, kimi zaman Braxton'u sinirden kudurtup kimi zaman gerçekten şaşırtarak bu süreci tamamlamış ve sahada gösterdiği başarılar ile en üst komuta tarafından teğmen konumuna kadar yükseltilmişti.
Her gün yatmadan önce kardeşlerini, kızını ve Daphne'yi düşünüyor ve bir sonraki gün onlara tekrar kavuşacağı anın heyecanı ile kalkıyordu. Bugün de o günlerden biriydi, yatağından kalkmış, zırhlı takımını giyerek odasından çıktıktan sonra bugün ki görevi öğrenmek üzere toplantı odasına yürüyordu.
Koridordan geçen diğer askerlerlerle kaş göz hareketleri ile selamlaşırken arkasından gelen ve omzuna elini sert bir şekilde vuran kişiye baktı ve bunun diğer takımın teğmeni olduğunu gördü.
C - "Teğmen Proster, sizi görmek ne güzel."
T.P - "Komiksin Weathers, sanki her sabah görmüyorsun."
C - "Olsun, burada somurtmayan tek insan biziz. Böyle insanları görmek her zaman güzel."
T.P - "Tabi ya, birde Braxton'un karşısında gülümsemeyi dene. O otuz iki dişimizi avcumuza döker."
C - "O huysuz dev ile ters düşmek istemiyorum, kalsın."
T.P - "Diyene bak, yine eldivenlerini giymemişsin. Braxton bunu görürse seni yine azarlayacak."
C - "Hadi ya ordan, sen üç parmağın bulunan bir ele eldiven giymek nasıl bir his biliyor musun? İstediği kadar azarlayabilir, onu iki parmağımı kesmeden önce düşünecekti."
T.P - "Yani sende haklısın da, ilk geldiğin yıl üç kere kaçmaya çalıştın be oğlum."
C - "Nasıl tepki vermemi bekliyordun ki? Geride bıraktıklarım vardı. Kızım, kardeşlerim, hepsi belkide beni öldü olarak biliyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ORDINARY
FantasyNormal bir dünyada yaşayan sıradan bir insan olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Öyleyse bildiğiniz dünyanın hiç bilmediğiniz bir yönünü keşfetmeye hazırlanın.