BOŞLUK
Acı... Sahi acı neydi? Fiziksel miydi yoksa zihinsel mi? Tüm acılar aynı mıydı?
Genç adam eskiden bilmezdi acının ne olduğu veya ne olmadığını ama şimdi işte şimdi çok iyi biliyordu. Acı onun için kocaman bir boşluktu, hissizlikti, suçluluktu vatanı uğruna, devletnin, milletinin şanı ve şerefi uğruna kardeşinden vazgeçmekti. Tüm suçlayıcı bakışlara rağmen içi içine sığmazken dışarıya dimdik sarsılmaz kararlılıkla durmaktı.
İçindeki boşluğa doğru sürüklenmenin aşamaları vardı; ilk aşama kardeşinin ölümünü izlemekti, ikincisi suçluluktu, üçüncüsü hissizlikti, annesi karşısında geçip " Senin yüzünden benden gitti yavrum" derken sadece durup dinlemek hiçbir şey hissetmemekti, sonuncusu ise birlikte iyi kötü anılarının olduğu eve girdiğinde yüzüne onsuzluğun tokat gibi çarpmasıydı yani sonuç kocaman bir boşluktu.
Renkler... Renkler yok olmuştu sanki sesler kesikti sabahları duydu kahkaha seslerinin yerini insanın yüreğini söken feryatlar almıştı, kardeşinin ona bakarken gülümseyip kısılan gözlerinin yerini başkalarının hem acıyan hem de onu suçlayan gözler almıştı, sıcak sarılmasının yerini soğuk bir yel almıştı bedeni değil de ruhu üşüyordu sanki.
Daha fazla insanların yanında duramayacağını anlayınca yavaşça yerinden kalktı üst kata doğru çıkmaya başladı. Her zaman hevesle çıktığı bu merdivenleri şimdi çıkmak yük olmuştu. Girmek istediği odanın önüne gelince uzunca bekledi. Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu eskiden baskın yapar gibi dalar kardeşini sinir ederdi ama şimdi onun olmadığını bilerek bu kapıyı açmak ruhuna bir yük daha bindirmişti. Kapıyı yavaşça açıp içeriye bir adım attı, derince bir nefes çekti kendisi yoktu ama kokusu buradaydı işte, hep dalga geçtiği kokusu buradaydı. Yavaşça yatağına doğru yürüdü, bir türlü okumaktan bıkmadığı en sevdiği üç kitabın başucu komodininin üzerinde olduğunu gördü biri ters çevrilmişti kaldığı yeri kaybetmemek için, hafifçe gülümsedi ne zaman kitabı böyle görse gıcıklık olsun diye hemen kapatır kardeşinin söylenmelerine maruz kalırdı sonra kaldığı sayfayı bulup ona verir "Al işte bak kaybolmamış" derdi. Ya şimdi ne yapacaktı kitabı kapatsa gelir yine söylenir miydi? Söylenemezdi. Çoktan gitmişti. Bir anı daha tokat gibi çarptı yüzüne derince bir nefes çekti içine, yavaşca belindeki beylik tabancasını çıkardı önce dua etti arkamdan çok üzülmesinler diye hoş herkes onu suçlarken kim üzülürdü ki ardından silahının emniyetini açtı yavaşça çenesine dayadı, silah patlamadan önce son bir ses duyuldu " Özür dilerim kardeşim affet beni!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKTEKİ YILDIZLAR
General FictionElini uzatarak gökteki yıldızlara ulaşamazsın belki ama ülken için yitip giden nice yıldızlardan birisi de sen olabilirsin... 🌠