Dövüş

63 125 0
                                    

Merhabâ arkadaşlar. Bol bol yorum bekliyorum. İyi okumalar.

Türüt obasının beyi olan Alagan’ın, otağı şimdilik yeni bir telaşa ev sahipliği yapmaktaydı. Oba beyi aldığı haberlerden sonra hem bundan sonrasını konuşmak hem de yıllar önce bu diyardan ayrılan Umay’ı görmek istemişti.  Kendisi şimdilik içeride kıyafetlerini giyerken diğer tarafta ise yere büyükçe bir tahta yerleştirilmiş, üzeri de yupka ve ikdük ile donatılmış sofrada taze çalınmış yoğurt da bulunuyordu. Ortaya yerleştirilen büyükçe çömleklerin içi de almalarla doldurulmuştu.  

Her sabah bu denli çeşit olmazdı sofralarında, hazırlıklı olmak adına yiyeceklerinin hepsini doldurmazlardı sofralarına. Özel günler ve davetler harici pek görünmeyen bir sofraydı kısacası. Ak Katun elindeki yupkaları sofranın kenarına koyarken bir yandan da minderleri dizen Sayina’ya döndü.

“Aman kızım, en iyilerini seçseydin. Misafirlerimizin rahatı önemlidir.” diyerek güldüğünde Sayina kafasını kaldırıp hafifçe eğilerek “Emriniz başım üstüne katunum.” demiş ve işine dönmüştü.

Ak Katun bu kızı severdi. Kendi elinde büyüttüğü bu genç kızı oğlu bildiği Ersun Alp’e de pek yakıştırırdı. Ne var ki kendi oğlu Alpagut Tigin gibi Alpleri de evlenmeyi düşünmezdi. 
Sayina’nın annesi onu doğurduğu vakit albasması yüzünden ölünce o devirde üçüncü oğlunu doğuran Ak Katun emzirmişti.  Süt kızı üç yaşına bastığı vakit babası da veba hastalığına tutulmuş insanları obanın dışındaki düzlükte korurken aynı hastalığa tutulup can vermişti. Ak Katun bu ana babası olmayan kıza sahip çıkıp kızı bilse de Sayina aynı hislerle yaklaşmazdı onlara.

Ona göre babası kurtulabilirdi. Göz göre göre sağlam bir askeri kurban etmişler, emeklerini tek kalemde silmişlerdi.  Sayina başta Alpagut Tigin’le veya Baybars Tigin ile evlenmeyi düşünse de Ak Katun’un tavırları ve bir yerde kardeş olmaları sebebi ile bundan vazgeçmiş, Kızıl Katun ile iş tutmaya başlamıştı. Gün gelecek bu oba düşman ayakları ile çiğnenip beylik postu kılıçtan geçince, o da intikamını almış olacaktı. Her ne kadar Kızıl Katun’un emirlerini yerine getirdiği sanılsa da o aslında sadece Gökçe Katun’undan emir alıyordu. Kızıl Katun onun için sadece bir aracıydı. 

Minderleri yerleştirdikten sonra hala sofranın etrafında dolanan Ak Katun ellerini siyah kuşağının iki yanına koyduktan sonra “Kayra Han bereket versin güzel oldu.” dedi gülerek, sonrasına Sayina’ya yaklaşıp elini onun omzuna koydu. “Ellerin dert görmesin kızım.” dedi.

Sayina “Tengri beyimize ömür versin Katun’um izninizle çadırıma gitmek isterim.” dediğinde Ak Katun “Gidebilirsin kızım ancak seni sabah aşına beklerim.” dediğinde Sayina “Geleceğim diyerek son kez selam verdikten sonra çadırın büyük tahta kapılarına yöneldi.  Kapıya bir kez vurdu ve kapılar açıldı. O açılan kapılardan ayrılırken Tonga ve bir adım önündeki Alpagut Tigin’de otağa yürüyordu.  Sayina Alpagut Tigin’e hafifçe selam verirken Alpagut ise onu bir kafa hareketi ile geçiştirip işine döndü.

“Hah ne olacak? Koskoca bey oğlu selamımızı mı alacaktı?” diyerek kendi çadırına yürürken kendi kendine konuşmasını sürdürdü. “Şuraya bakın hele bir katun için verilen yemek, sanki beylere hazırlanmıştır. “Dedi. Sonrasında gülerek “Hele gelsin de bir boyunu görelim. Elbet bizim de ona bir karşılamamız olur.” dedikten sonra geldiği çadırının, kilimini kaldırıp içeriye geçti.

*****
Gökçe, demirden sarayın odasında kendi başına oturduğu vakit kapısı bir anda açılınca Kızıl Katun göründü. Kızıl Katun’a kibirle bakış atan Gökçe önündeki aşına döndü. “Ne vardır? Gene ne istersin? Yoksa akıl danışmaya mı geldin?” dedi ve önündeki toprak kaptan bir kaşık daha aş alıp ağzına götürdü.

Kızıl Katun nefretini belli edercesine gözlerini kısarak “Komutan Mihar’ın askerine ne yaptığını görmedim sanma bunu neden yaptın?” demiş ve saldırmaya hazırlanan bir aslan gibi davranmıştı. Gökçe ise tahta kaşığını yavaşça çömleğinin içine bırakıp ağır adımlarla yerinden kalktı. Bu yavaşlık ile Kızıl Katun’a saç baş yoldurabilirdi. Gözleri ile karşısında ondan cevap bekleyen kadını süzerek güldü.
“Çünkü benden hayatımı çalan o katunun basit bir askerin elinde ölmesine izin veremezdim. Onun canını ben alacağım.” dilinden her birine ayrı ayrı vurgu yaptığı bu cümleler çıkarken Kızıl Katun “İmdilik bu dediğini kabul edelim. Ancak zamanı geldiğinde o katun ölmemiş olursa onun yerine önce seni öldürürüm.” diyerek tehdidini savurdu. 

Umay : Başlangıç (1) -Kitap OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin