-Kıskançlık krizleri-

59 127 0
                                    

Alpagut kılıcını çekmiş bir halde karşısında kendine benzer bir zırh giymiş, uzun boylu ve iri yapılı adamı süzerken adam konuştu, "Biz bikemizi korumak içün burada beklerüz. İmdi kim bikemizin bitiğini göstere, o bu ovadan geçe." dedi. Hemen ardından bir eli tehdit edercesine kılıcına gitti. Onun eli kılıcına giderken Tonga , arkasında Ersun ve Tükel ile Alpagut'un bir adım yanında belirdi.

"Sen kim olursun da tiginimize hesap sormaya kalkarsın?" dediğinde kendi eli de kılıcındaydı. Ortamda garip bir gerginlik havası vardı. Sanki birinin tek bir tel kası oynasa kıyamet kopacak gibiydi.

"Ben tigin tanımam. Bikemizden ona giden bitiği göstere geçe" diyerek haklı inadını direrken Alpagut zırhının kemeri andıran kısmından deri parçasını çıkarıp adamın ayaklarının dibine sanki onun gözüne sokmak istermişçesine bir eda ile attı.

"Alasın da bakasın kimmiş karşındaki!" dedi Tonga. Adam nihayet elini kılıcının kabzasından ayırdı ve yere eğilerek deri parçasını aldı. Deri parçasını rulo halinden kurtarıp da arkasında kırmızı bir boya ile basılan tamgayı görünce hemen sağ elini göğsüne koydu.

"Batur Tigin'in kandaşı bizim de tiginimizdir. Geçesiz" dedi ve elini kaldırdı. Hemen okçular oklarını indirirken gerginlik yavaş yavaş dağılmaya durdu ve kılıçlar birilerinin kanına bulunmadan geri yuvalarına döndü.

"İmdi düşesin yola da beni bikenize götüresin!" dedi Alpagut. Sesi sert çıkmış, az önce olanların intikamını almak istemişti sanki. Komutan olduğu belli olan adam başıyla selamını alırken Alpagut arkasını dönerek Tulpar'ına bindi.

Birkaç dakika içinde komutan önde diğerleri arkada, bir meydana çıktıklarında onları özenli yapıldığı belli olmayan bir çadır ve çadırın etrafındaki bir kaç asker karşılamıştı. Komutanı gören işini gücünü bırakıp selam dururken Alpagut da atından indi. Alpagut'un peşine de alpları ve Aşpartma inerken komutan konuştu.

"İmdi kulağınızı açasınız ve dediklerimi eyi belleyesiniz! Alpagut Tigin bikemize yardıma gelmiştir. Alpagut Tigin ne der ise yapılacaktır!" dedi. Komutanın sesi ormanlık alanda dalgalar halinde tüm alplara ulaşırken çadırın içinde kırık kolu yüzünden acıdan kıvranan Sırma'nın dahi kulağına ulaşmıştı. Alpagut ismini duyması ile beraber yüzünde güller açarken kolunun acısını umursamadan ayaklandı.

Çadırın ucunu kaldırmadan önce giydiği kan kırmızısı kaftanın eteklerinden tutup düzelmesini sağladı. Önden iki örük yapmıştı. Kömür gibi kapkara olan saçlarını beline kadar dökmüşken kafasında üzerinde birkaç ufak taş bulunan zarif bir taç bulunuyordu. Yıllar öncesinde Türüt diyarını terk ettiklerinde kendilerine söz vermişlerdi. Kesinlikle Türüt'lerden farklı olacaklardı bu yüzden onlar gibi deri ve kumaşlardan yapılan başlıkları değil demir ve altından yapılmış olanları takıyorlardı.

Sonunda hazır olduğuna karar verdiğine çadırın ucunu kaldırıp dışarı çıktı. Çıkması ile komutan ile konuşan Alpagut'u görmesi bir oldu. Yüreğinden aşağıya sıcacık bir sıvı akarken sanki aklı başından gidiyordu. İnsan günden güne daha çok sevdalanır mıydı? Yoksa hasret miydi şimdi için kavuran? Boğazına oluşan garip yumruyla yutkunarak baş etmeye çalışırken en son ne zaman görüştüklerini düşündü. Sahi en son ne zaman görmüştü?

İlk ne zaman kendini dermansız bir derdin ortasında bulmuştu? İlk gördüğü gün gelirken gülümsedi. On bahar öncesi olmalıydı. Alagan Han, ablası Banıçiçek için geldiğinde o da oradaydı. Henüz bıyıklarının bile terlemediği o zaman kendisi de onun gibi gençti. Şimdi durulan kanı, o vakit deli deli akıyordu.

"Sırma Bike?"

Sırma yüreğine bir bahar esintisi olan sesi duyarken hemen kendine geldi. Alpagut'un yüzüne baktı. "A.. Alpagut Tigin, hoş gelmişsiniz." Dedi.Belki attan düştüğünde pek bir şey olmamıştı ama şimdi olabilirdi. Ayakları uyuşuyor, ellerinin içi tere bulanıyordu.

Umay : Başlangıç (1) -Kitap OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin