...
Hayat neydi?
Canlının yaşadıklarını ve yaşayacaklarını barındıran belirli bir süre miydi?Zaman neydi?
Sadece sayılardan mı oluşuyordu?İnsan neydi?
Ruhla can bulmuş, kadere mahkum canlılar mıydı?Aşk neydi?
Yalan mı yoksa gerçek miydi?Peki bunların hepsi niyeydi?
Bu kâinattaki her şeyin bir çok sebebi ve sonucu vardı; yağmurun da, zamanın da, rüzgarın da veya hayatımıza giren tek bir kişinin de...
Ne sebepsiz sonuç olurdu ne de sonuçsuz sebep, aynı ölüm ve yaşam gibi.Yaşamak; bir kelime, yedi harf, üç hece...
Sizce yaşamak sadece nefes almak mıydı? Nefes alan her insan gerçekten yaşıyor muydu?
Peki ya kim gerçekten yaşıyordu?Nefes almak, yemek yemek, gülüp eğlenmek, gezip tozmak... bunları gerçekleştiren her insan, bunları gerçekten mi yapıyordu yoksa yapmak zorunda mı kalıyordu?
Her nefes alışında işgence çekmiyorsan, düşüncelerin seni boğmuyorsa, yüzün gülerken için kan ağlamıyorsa ve yaptığın şeyleri yapmak zorunda hissettiğin için değil de içinden geldiği için yapıyorsan; yaşıyorsundur.
Yaşamak ve yaşamak zorunda kalmak arasında çok fark vardı.
Sen, yedi harf ve üç hece olan bu kelimeye bir ömür sığdırıyorsun. Acıyı, hüznü, endişeyi, neşeyi, mutluluğu, gerçekleri, başarıyı ya da kaybedişi ve yaşadığın ya da yaşayacağın her şeyi bu yedi harfe sığdırıyorsun.
Tabi her şeyin bir sonu olduğu gibi bununda bir sonu oluyor. Belki gerçekten ölmeden önce binlerce kez ölüyor ruhun ama bedenine ölüm son veriyor.
Sebebimiz yaşamak iken, sonucumuz ölüm oluyor...
🍂🍁
14 YIl ÖNCE
2004 YIlıKulaklığımdan gelen müziği düşüncelerimin izin verdiği kadar algılayabiliyorken gözlerim yorgunluktan kapanıyordu. Ayaklarım bedenimi taşımakta zorlandığını belirten sinyaller gönderse de bunu umursamadan yürümeye devam ediyordum. Kendi kendime inat ettiğim düşüncesini sonra sorgulayacaktım, çünkü şuan kendimi yargılamaya bile mecalim yoktu.
Karanlığı severdim, kollarına alıp beni benden kurtarırdı ancak bu sokaktaki karanlık beni içine alıp kaybediyordu. Ve ben korkuyordum.
Sokakda yankılanan tüm sesleri yok etmek istercesine müziğin sesini daha da arttırıyordum. Tabi bu düşüncelerimin sesini kesmeme yardımcı olmuyordu. Gözlerimi yumup bir an önce bu yolun bitmesini dilerken kendimi karanlığa teslim ettim.
Orada insanlar yoktu, gerçekler yoktu, acı yoktu, geçmiş yoktu...
Orada sadece ben, ben olarak vardım.İş çıkışı kimi zaman gece yarısına denk gelse de genel olarak zaten hep geç çıkıyordum. Bu her ne kadar bedenimi yorsa da ruhuma iyi geliyordu. Zaten bedenim bir süre sonra buna alışmıştı. Artık kendim yorulmak ister olmuştum. Belkı de bu da bir çeşit hastalıktı...
Adımlarım nefeslerimle beraber hızlanırken bakışlar hissediyordum üzerimde. Bu hissettiğim kalp atışımı düzene sokmamda pek yardımcı olmasa da bu hissi seviyordum. Ben korkmayı seviyordum. Zaten öyle olmasaydı tüm korkularımla nasıl başa çıkabilirdim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sondan Sonsuza
ChickLitKader ağlarını örmüştü iki günahsız üzerine. Her ikisi de olacaklardan habersiz bulmuşlardı birbirlerinde kendilerini. Kadın cesaretliydi fakat adam farkındaydı, bir kuş kadar çaresiz ve korunaksız olduğunun. Kadın gerçeklerden kaçıyordu ama adam...