"Acaba savaş çıkar mı?"
"Son dakika haberlerini okudunuz mu?"
"Biz çoktan ekmek stoğu yapmaya başladık."
Bunun adı, toplumsal paranoya. Bir milletin başına gelebilecek en kötü şeylerden biri. Belirsiz gündem, savaş, ekonomik kriz gibi olaylar halkı paranoyak etmeye ve kötüye alıştırmaya başlar.
Bu öyle korkunç bir şeydir ki halk, artık başına gelebilecek hiçbir şeyden emin olamaz sürekli kuşku duyar, devleti yönetenlere güvenemez ve sonunda kafayı yeme derecesine gelir.
İşte Japon ve Çin halklarının kaderi de buydu. İki halk da belirsiz gündemden ve kendi devletlerinde güvenmemekten kafayı sıyırmış, bütün herkes en kötüsünü düşünmeye başlamıştı.
"Demek reddetti, bunun sonuçlarını da o çeker bizim yapabileceğimiz bir şey yok." dedi Çin hastanenin uzun camlarından dışarı izlerken. Bütün bulutlar Pekin'in üstünü kaplamış yavaş yavaş yağmur damlaları döküyorlardı.
Duvara yaslanmış olan Rusya kaşlarını hafifçe kaldırdı."Farkında değilsin ama onlar çok tehlikeli olmaya başladılar. Aynı ebevynleri gibi davranıyorlar." dedikten sonra Çin kafasını Rusya'ya çevirdi.
"Bugün taburcu oluyorum. Yarın ilk iş, Almanya ile konuşurum." dedi.
Çok geçmeden günler günleri kovaladı. Halktaki endişe, korkuya dönüştü. Ölüm korkusu öyle korkunç bir şeydir ki, bu korkuyu geçirmek için çabalarsın ama hiçbir şey yapamazsın. Çaresizlik, vücudun tüm uzuvlarını bir zehir gibi sararken akıl sağlığından şüphe etmeye başlarsın. Her şey bir tehdittir artık, o korkulan ölüme götürebilecek bir kapıdır artık her şey.
Bir halk, aynı anda bu derece üst bir korkuyu iliklerine kadar hissettiğinde ise kaos oluşur.
Korku nefreti getirir. Korktuğun şeyden nefret etmeye başlarsın. Ve işte Çin halkı, korktuğu şeyden nefret etmeye ve kaos çıkarmaya hazırdı. Gözlerindeki intikam nefreti tüm Pekin'i bugün sarmıştı. Birçok insan meydanlara pankartlarla, megafonlarla, meşalelerle çıkmış savaş için yumruklarını kaldırıyorlardı.
Saat öğleden sonra beş sularından bir vatandaşın küfürler ederek Japon Bayrağı yırtması da global medyaya düşmüştü. Böylece beklenen buluşma gerçekleşmiş Çin ve Japonya uzun zaman sonra ilk defa toplantı düzenlemişlerdi.
"Ülkende çok savaş desteği var, ne yapacaksın?" diye sordu Japonya hafifçe masaya doğru eğilerek. Çin ise sakince önce Japonya'yı süzdü. Korkmuyor gibi gözüküyordu. Basının öyle sanmasını istiyordu ama Çin anlamıştı. O da geceleri uyuyamıyor, yastıkları yumrukluyor ve sürekli ağladığından gözlerinin şişliklerini gizlemek için buz koyuyordu.Çin, tek kaşını kaldırıp Japonya'ya baktı.
"Senin ülkende de savaş karşıtlığı var sen ne yapacaksın?" diye soruya soruyla karşılık verdi. Almanya, ortamın her an gerginleşeceğini düşündüğünden sürekli Tanrı'ya dua ediyor ve dışarıda tetikte beklemelerini tembihlediği güvenliklerin işinin ehli çıkmasını diliyordu.Rusya ise gözlemci üye olmanın gerekliliklerinden dolayı sadece etrafı izliyor arada Japonya'ya bakıp küçümsercesine tebessüm ediyordu.
"Benim ülkemin iç işi seni ilgilendirmez."
"Benim de ülkemin iç işi seni ilgilendirmez."
Almanya'nın nefesi kesildi. Ortamdaki gerginlik kemiklerini titretmişti. Ürktüğünden değildi, Japonya'nın ters bir şey yapıp tüm planları alt üst etmesini istemiyordu.
"Senin ülkenin içinde benim bayrağım yırtılıyorsa, bu beni ilgilendirir." dedi sertçe Japonya. Çin'nin gülüşü odada yankılandı. Almanya'nın anlından akan terler buza dönüşmüştü resmen.
Çin "Sen benim şehrime, attığın bombanın tazminatını ver önce."dediğinde Rusya, yüksek sesle boğazını temizledi."Lütfen, bu bir barış görüşmesi. Birbirinize laf atma yarışması değil. Saygınızı takının ve öyle konuşmaya devam edin." dedi ardından Çin'e uyarıcı gözlerle baktı.
Normalde Çin de biliyordu Rusya'nın o kadını nasıl dövmek istediğini ama halkın desteği şu an çok önemliydi. Olası bir savaşta mağduru oynamaları gerekiyordu. Bu da karşı tarafa duyulan saygıyla başlayacaktı.
"Haksılınız Sayın Rusya Hanım." dedi Çin ve Japonya'ya döndü. "Daha öncesinde müttefiğim olan Sayın Rusya Federasyonu Hanım size elçi olarak gelmiş ve bomba içi tazminat konusunda sizi bilgilendirmiş lakin siz müttefiğiniz ile tartışmak için Antlaşmayı imzalamamıştınız. Şimdi, size son bir fırsat sunuyoruz."dedi ve Antlaşma kağıdını Japonya'nın önüne itti.
"Ülkenizdeki savaş karşıtlığını önlemek mi istiyorsunuz buyurun efendim."dedi ve Japonya'nın gözlerine baktı. Simsiyah gözü mattı. Çekik gözlerine göz kalemi çektiğinden daha da çekik duruyordu. Gözünün içinde ise hiçbir duygu yoktu.
"Japonya." dedi Almanya ve Japonya'nın gözlerine imzalaması için baktı. "Peki, eğer imzalamazsam ne olacak?" diye sordu Japonya. Çin hafifçe gülümsedi. "Bilmem, halkınızın vicdanına kalır." dedi.
Japonya, yavaşça kağıdı ileri itti. Gözlerini Çin'e dikti. "Bu Antlaşma'yı imzalarsam, bayrağıma hakaret etmiş olurum. Halkım beni anlar, hiç merak etmeyin Sayın Çin Halk Cumhuriyeti Bey." dedi ardından gülümseyerek ayağa kalkıp görüşme salonunu terk etti.
Almanya ise Japonya'nın arkasından içinden küfürler ederek gittiğinde Çin ve Rusya gülerek sarıldılar.
"Şimdi halkı yesin onu. "diye mırıldandı Çin.Görüşme sonu arabadayken Almanya, içinde büyük bir öfke hissediyordu.
Japonya'ya dönüp "Senin kadar aptalın görmedim ben!" diye bağırdı. Japonya, arkasını dönmüş şoföre baktıktan sonra Almanya'ya susması için sessizce işaret verdi. Lakin Almanya şu an o kadar sinirliydi ki o işareti algılayamamıştı bile."O Antlaşma'yı zaten imzalamanı istemiyorlardı amaçları barış değildi! Niye bu kadar aptal olmak zorundasın?!" diye tekrardan bağırdı. "Almanya..." diye uyardı Japonya sesini kalınlaştırarak.
"Bütün halkı sana karşı ettiler! Ölü biri için neden bu kadar uğraşıyorsun?!" diye bağırdıktan sonra Almanya ne dediğini fark edip sustu. Japonya'nın yüzündeki hayal kırıklığı nedeniyle buz kesti. Japonya hiçbir şey demeden yüzünü cama çevirdi.
***
"Hah, şu otokratlara bak yesinler birbirini. Özerk olmanın iyi yanı da galiba bu, gündemi pek de düşünmeme gerek yok." dedi televizyondaki canlı yayını izlerken.
"Asıl amaçları sensin hâlâ anlamıyorsun." dedi Konfederal, Amerika'ya. Amerika, gülümseyerek Konfederal'in baktı. "Ne oldu? Hani ikimizdik? Yoksa bağımsızlığımı mı kabul ettin?"
Konfederal, gözlerini kaçırıp kaşlarını çattı. "Tanrı korusun."
"Her neyse, ben bunların planlarını anladım. Faşizmi geri yükseltmek istiyorlar diğerleri de mani olmak istiyorlar. Bizim bu konuyla ne ilgimiz var? Dünya'da bir kapitalist biziz. Tabii, sen Sosyalistsin. Senin gibi köle sevdalısı biri nasıl sosyalist anlayamasam da. "dedi Amerika koltuğa yayılarak. Konfederal, erkek kardeşini süzdü."Ben sosyalist değilim zaten, sosyalizm adı altında kölecilik yapıyorum. Ve, bizim bu konuyla şöyle ilgimiz var değerli kardeşim, bu ülkeler tek ideolojik dünya fikrini benimsiyorlar. Yani sen bir kapitalist olarak ya bu ideolojilerden birini benimseyeceksin ya da savaşta yok olacaksın. Sana bir şey olursa beni, bana bir şey olursa da seni bağlar. Bu nedenle düşman olmayı iç savaş mantığını geri çekmeni istedim ya senden."diye açıkladı.
Bu sırada kapının çalması ile ikisi de korkuyla yerinde zıpladı."Bekle, ben açarım." dedi Konfederal. Yavaş yavaş adımlarla kapıya doğru yöneldi. Nedensizce nefesinin kesildiğini ve ölümün ona yaklaştığını hissetmişti. Çin'de çıkan paranoya onda da çıkmaya başlamış, savaş ve ölüm korkusundan bir kapıya bile bakamamıştı. Gözleri yaşarıyor, yüzü ve elleri terliyordu. Ayaklarının ve ellerinin titrediğini hissediyordu. Ciğerindeki bütün havayı boşaltıp elini yavaşça kapı koluna götürdü ve kapıyı yavaşça açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑇ℎ𝑒 𝐶𝑜𝑙𝑙𝑎𝑝𝑠𝑒 𝑂𝑓 𝑇ℎ𝑒 𝑊𝑜𝑟𝑙𝑑- 𝐶𝑜𝑢𝑛𝑡𝑟𝑦ℎ𝑢𝑚𝑎𝑛𝑠
FantasySürüklenilen savaş, iyice kızgınlaşmış ve Dünya çökmek üzeredir. (Kitapta hiçbir ideoloji savunulmamaktadır.) ⚠️Küfür, kendine zarar verme, şiddet ve kan gibi ögeler içerir! ⚠️ ⚠️Hastalık gibi biyolojik olaylardan rahatsız olanların kitabı okumamas...