Öfkenin Acımasız Yıkımı

23 3 0
                                    

"İyi akşamlar, Konfederal."dedi Rusya gülümseyerek. Konfederal ise az önce gelen panik atağın neyden kaynaklandığını anlamaya çalışıyordu. Şu ana kadar hiç böylesine bir şey yaşamamıştı. O an ki ölüm korkusu, yüzüne çarpmıştı adeta.

"İ-İyi akşamlar. "diye geveledi Konfederal kaşlarını çatarak. Kafasının karışıklığını Rusya anlamış olacak ki, hemen konuya girip Konfederal daha fazla yormadı."Seninle bir şey konuşmalıyız. Japonya hakkında." dediğinde Konfederal hiçbir şey demeden yana doğru çekildi böylece Rusya içeri girdi.

Salona geçtiklerinde Amerika, Rusya'nın gelişinden öyle rahatsız olmuştu ki odasına çekilmişti. Onu gücünden eden o ve onun aptal ideolojisiydi ne de olsa.

Egosu, tavan yapmış bir devletin çöküşü ona sadece öfke getirirdi. Öfke ise hiç iyi sonuçlara varmazdı. Egolu büyük devletlerin son çırpınışlarındaki öfke milyonlarca insanın hayatına mâl olmuştu.

Öfkenin kuvveti ne kadar fazlaysa hata getirisi de o kadar fazlaydı. Ne yazık ki Amerika bunu çok ağır bir şekilde ödüyordu. Öfkesine öfkelendiğinden dersini pek almış sayılmazdı. O, hiçbir zaman içindeki kötü tarafı yenemeyecek ve hiçbir zaman huzura erişmiş saf iyi bir ülke olamayacaktı. İşte, Amerika'nın tehlikesi de buradan geliyordu.

Faşistler hatta komünistler de farkındaydı bunun. Rusya ise bu iki tehlikeli bloğun arasında kendini sıkışmış hissettiğinden önce en tehlikelisi olan Japonya ile başlamak istiyordu.

Ona yardım edebilecek biri de diğer cepheden olan Konfederal'di. "Çok uzatmayacağım çünkü bu topraklarda olmak içimi daraltıyor, Japonya çok tehlikeli ve Nazi Almanyası gibi davranmaya başladı. Barış görüşmelerimizi reddediyor. Bu konuda, eskiden de olduğu gibi yardımını talep ediyorum." diye anlattı.

Konfederal kendine hâlâ gelememişti. Bacakları titriyor, gözleri kararıyordu. Benliğini hissetmiyordu. Sanki vücudunu başka biri kontrol ediyor onun ruhu da o bedeni uzaktan izliyormuş gibiydi. Midesi bir anda bulanıverdi. Elini ağzına götürerek lavaboya doğru koştuğunda Amerika ne olduğuna bakmak için odasından çıkmıştı.

"Ne oldu?" diye sordu ama sorusu Rusya tarafından yanıtlanmadı. Ne de olsa o kız da hiçbir şey anlamamıştı.
Konfederal, istifra ettikten sonra lavabodan çıkınca bayılacakmış gibi hissediyordu. Yerinde zor duruyor, sallanıyordu. Yüzü solgundu, her halinden hastalandığı belliydi. "Lütfen... Sonra gel... Şimdi...hiç iyi bir zaman... Değil..." diye zorlanarak konuştu. Ciğerleri ölü gibiydi nefes alırken hırıltısı duyuluyordu.
Tabii bu durumda Rusya evine gitti. Konfederal, yatağına yattı ve sabaha kadar baygın kaldı.

Sabah Almanya, Türkiye ve İtalya'nın bir görüşmesi vardı. Roma sırf iki ülkenin gelişi için büyük güvenlik önlemleri almış, her sokağa bomba taraması yapılmıştı. Aslında İtalya'ya ittikleri bu korku sebep olmuştu tüm bunlara.

Çok da büyük olmayan toplantı odasındalardı. İtalya, onlara kırmızı şarap ikram etmişti. Sabah vakti içki içen işsizlerden değillerdi, sadece artık herkesin rahatlaması ve üstlerindeki gerginliği atmaları gerekiyordu. İtalya bunu planlamıştı.

"Sizi, bizim tarafa geçmenizi istediğimi daha önce söylemiştim değil mi?" dedi Almanya. Türkiye sesli bir şekilde nefesini verdi. "Daha ne kadar diyeceğim bilmiyorum. Beni sizin manasız oyunlarınıza alet etmeyin. Ben ve halkım sizin için bir piyon asla olmayacağız. Ben savaşa karşıyım." diye sert bir dille Almanya'yı resmen aşağıladı. Almanya, buna alışıktı. Türkiye'nin sert politikasını biliyordu ama genelde altı hep boş çıkardı.

"Peki sen İtalya, Mihver İttifakı'nın çocukları olarak, tekrardan ebevynlerimiz gibi bu dünyaya hükümdar olmayalım mı?" dediğinde İtalya'nın gözleri Almanya'ya döndü. "Olalım." dedi kararlılıkla. Gözünü karartmıştı. Artık dayanamıyordu. Ya bu savaşı verip kendini açığa çıkaracaktı ya da içinde verdiği korku fırtınasına kapılıp hayata küsecekti. İtalya'nın en korktuğu şeydi hayata küsmek. Bu, onun için bir seçenek olamazdı ucunda ölüm bile olsa. Hayatı severek ölebilirdi ama hayata küs ölmek onun için imkansızdı.

Bu nedenle, kendini bu ağır depresyondan kurtarmak için, belki milyonların canına kast edecek olan bu savaşa katılmalıydı. Yoksa, hayata artık o kadar da sıcak bakmayacaktı.

Türkiye'nin sesi tüm salonda duyuldu. "Ne?!"diye bağırdı şaşkınlıkla."Biz seninle savaşın saçmalığını konuşmamış mıydık İtalya?!" diye bağırdı Türkiye öfkeyle. İtalya, yorgun gözlerini bu sefer Türkiye'ye dikti. "Asıl senin katılmaman saçmalık. Tepende Ruslar var, batıda Almanlar, doğuda Çin ve Japonya var. Ne yapacaksın? Ruslar senin babanın ölümüne bir sebep değil mi? Peki ya Çin? Senin ataların neden Anadolu'ya göç etti sanıyorsun? Bu korkunç dünyada bir taraf seçeceksin faşistleri seçmelisin. Tarafsız kalırsan, dört ülke bir seni yer. O zaman görürsün."dedi sakince. O eski melodik sesinden eser kalmamıştı.

Türkiye, titreyen elleriyle şarabın şişesini alıp kafasına dikti. Evet, işte beklenen gerginlik ve korku gelmişti. Bu korku, daha sonra kendini öfkeye sonra da büyük bir yıkıma yok açacaktı.

"Eğer komünistler kapitalistleri de yanlarına alırlarsa, senin işin çok zor Türkiye." diye ekledi İtalya. Türkiye'nin nefes alışverişleri bozuldu. "Peki, neden beni istiyorsunuz o zaman? Eski NATO üyesiydim ne de olsa?" diye sordu Türkiye nefes nefese.

İtalya güldü. "Hah, ne de olsa bu masada oturan herkes NATO üyesiydi. NATO, artık kalmadı. O zamanki düzen onu gerektiriyordu. Hepimiz kapitalist bir kanadın altında zincirlerimizle himaye altında kalmayı seçmiştik. Ama artık dünya değişti. Ne NATO kaldı ne de kapitalizm. "

Türkiye tekrardan şaraptan içti." Peki, savaşa girersem benim çıkarım ne olacak? "diye sorduğunda Almanya gülümseyerek "On iki adaları sana veririz. Eh ne de olsa Yunanistan da komünist oldu. Balkanlarla birlikte hem de. Vatandaşlarına refah da sağlarız. Tabii bunları daha sonra detaylı konuşuruz." dediğinde Türkiye sustu.

İtalya gülümseyerek "Turan hayaliniz yok mu sizin? Faşist ol, Turan'ı kucağına verirler. Çin'i özerk yapmak istemez misin?" diye sordu. Türkiye, sinirle mırıldandı "O adamın kuzenime yaptıklarını hâlâ yediremiyorum."

Ve işte şimdi de yerini öfkeye bırakmıştı.
Türkiye, içinde büyüyen öfkenin farkındaydı. Elleri terlemiş, şaraptan dolayı başı ağrıyor ve hafif sersemlemişti. Stresten boncuk boncuk terliyorum. Derin bir nefes aldı."Sizin çıkarlarınız ne? Bana Turan'ı vaad edecek kadar eminseniz, kendizin de bu kadar cesur çıkarlarınız olmalı." dediğinde Almanya'nın konuşmaya katılma sırası gelmişti.

"Ben, sonunda ailenin pısırığı konumdan düşüp babam gibi güçlü ve kuvvetli olacağım. Ayrıca Fransa'ya ve İrlanda'ya savaş ilan edeceğiz ve oraları aldığımızda benim olacak. Japonya, kapitalistleri ve Rusya'yı yıktığın için annesinin gururlanacağını düşünüyor. Eh, toprak konusunda pek bir isteği yok."dedikten sonra Türkiye durdu."Ben böyle uçuk hayallerin gerçek olacağını düşünmüyorum." dedi. Ardından ayağa kalktı. "Hepiniz hayalperestsiniz. Olmayacak hayaller uğruna halkınızı mahvediyorsunuz." dedi. İtalya gülerek Türkiye'ye baktı. "Zaten halklarımız mahvolmuş. Biraz daha can kaybedip geride kalanlara neden refah sağlamıyoruz?" diye sordu.

Türkiye öfke ile bağırdı. "Hepiniz hastasınız! Hasta!"
Salonda hızlıca çıktığında Almanya ve İtalya yalnız kalmıştı. "Senin içindeki şeytandan korkuyorum İtalya." dedi Almanya.

"Ben şeytan değilim, bana müttefiklik teklif eden sensin." dedi ve gülümseyerek o da salondan çıktı. Dünya öyle bir şeye sürükleniyordu ki, insan hakları ve hümanizm geri kalmıştı artık. Tüm ülkeler, aç gözlülükleri ve imkansız çıkarları ile insanların ölümüne göz yummuştu bile. Halk ise bu korku ile daha fazla yaşayamazdı. Her korku, bir gün elbet öfkeye dönüşürdü.

 𝑇ℎ𝑒 𝐶𝑜𝑙𝑙𝑎𝑝𝑠𝑒 𝑂𝑓 𝑇ℎ𝑒 𝑊𝑜𝑟𝑙𝑑- 𝐶𝑜𝑢𝑛𝑡𝑟𝑦ℎ𝑢𝑚𝑎𝑛𝑠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin