19- Hem İş Hem Aşk

16.5K 862 125
                                    

Doğan güneşten bakışlarımı çekip derin bir iç çektim. Birkaç saat olsa bile uyumam gerekiyordu ama içimde öyle büyük bir endişe ve korku oluşmuştu ki gözümü kapatmaya cesaret bile edemiyordum. Sanki uyursam çok kötü şeyler olacakmış ve hepsinin vicdan yükü omuzlarımda kalacakmış gibi hissediyordum. Bu düşünceler eşliğinde birkaç kez daha döndüm yattığım yerde. Gözüme bir gram uyku girmemişti, içim rahatlamadan da düzgün bir uyku çekebileceğimi hiç sanmıyordum.

Göktuğ yoktu, endişelerimin sebebi buydu.

O telefon konuşmasını yaptığımız günden beridir Göktuğ'a ulaşmaya çalışıyordum ama çocuk yok olmuştu. Hatta utangaçlığımı takınıp yüzsüzlüğümün arkasına sığınarak lise arkadaşlarıma bile sormuştum ama onlar da bilmiyorlardı. Üniversiteden arkadaşları da okula gitmediğini söylemişlerdi, tek bildiğim şeyler bunlardı.

Herkes benim neden Göktuğ'u aradığımı irdeler nitelikte sorular sorsa da onları ustaca başımdan savuşturup sadece kendi sorduğum sorulara ve cevaplarına odaklanmıştım. Umursamamaya çalışmak, ağlamamaya çalışmak ve buna direnmek zor olmuştu ama başarmıştım. Hiç değilse kimse yüzüme yüzüme ne kadar arsız ve kötü kalpli olduğumu söyleyememişti. Muhtemelen arkamdan konuşmuşlardı ama bu da pek umurumda sayılmazdı. Duymadığım sürece edilen dedikodularımın bir önemi yoktu.

Kimseden haber çıkmayınca Can'ı da sayısız kez aramıştım. Ama o direkt benim aramalarımı yanıtlamamıştı. İlk on aramamda çalıyor olan telefonu da  birden kapanmıştı hatta. Mesajlarım iletilmiyordu. Beni engellediğinden şüphe edip annemin ve babamın telefonundan da aramayı denemiştim ama sonuç yine aynıydı. Can da ortalıkta yoktu. Beş gün olmuştu ve ikisinden de tek bir haber yoktu. Ben de beş gündür kafamda kurduğum komplo teorileri ile birlikte yaşamaya ve en önemlisi de ders çalışmaya çalışıyordum. İşin en zorlayıcı kısmı da aklımda bir şeyler varken ders çalışmaktı zaten.

Göktuğ'a yazdığım mesajları baştan okudum tekrardan. Görüşmemizin olduğu gün yazmamıştı, o gün de böyle bir şey olabileceğini ve hepimizin insan olduğunu düşünüp ses etmemiştim. Zaten morali de yerinde değildi, kendimce zaman tanımak istemiştim ona. Ama ikinci görüşmede de yazmamıştı, aramamıştı. Göktuğ yazmayınca ve telefonu da kapalı olunca işkillenmiştim bu sefer. İş için kullandığı hatta bile yazmıştım hatta. O da kapalıydı. Hiçbir yerden ulaşamamıştım, ulaşamıyordum.

Sırf bana tepkili olduğunu düşünüp içimi rahatlatmak için internet sitesini yokladığımda ise daha çok kurt düşmüştü içime. İlk başta bir sürü şikayet ve sona doğru endişeli mesajlar görmüştüm. Veliler ve öğrenciler bile Göktuğ için endişelenmeye başlamıştı artık. Çalıştığı kurum umarım onun hakkında bir bilgiye ulaşabilirdi.

Yatakta bir kere daha döndüm. Gerçekten endişeliydim, çünkü Göktuğ ile olan son konuşmam da yeterince anormaldi. Bana birçok sorunu olduğunu söylemişti, morali bozuktu, arabayı fazla hızlı kullanıyordu... En kötü ihtimali aklıma getirmek istemesem de kendine zarar vermiş olma olasılığı vardı ve bu olasılık da beni fazlasıyla ürkütüyordu.

Babamın "Defne!" diyerek sert bir ses tonlama ile adımı zikretmesi üzerine dönüp durduğum yatakta korka korka doğruldum. Korkmuştum çünkü babam bana belirli durumlar haricinde ve çok sinirini bozmadığım müddetçe asla bu tonlama ile konuşmazdı. Babam tekrar adımı seslendiğinde korkuma ara vermeyi tercih edip üzerimdeki yorganı duvar tarafına doğru kaldırdım. Yataktan çabucak kalkıp kapıya doğru ilerledim sersem bir şekilde. Kapı koluna giden elim tam kapıyı açacaktı ki aynı esnada kapı benim üzerime doğru başka biri tarafından açılmıştı.

Birkaç saniye gözlerimi kırpıştırdım babamla olan bu ani karşılaşmanın üzerine. Babam ise gözlerini sorgular bir şekilde üzerime dikip geriye doğru küçük adımlar atmıştı. "Kapıda seni soran biri var." dedi eliyle kapıyı göstererek. "İşiniz olduğunu iddia ediyor ama ne tesadüf ki sen yataktan yeni kalkmışsın."

Sonun Başlangıcı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin