Yakışıklı Öküz, 17. Bölüm
-
Barış'ın aptal ve anlamsız davranışlarına daha fazla dayanamadım ve gülmemek için bastırdığım dudaklarımdan tükürükler saçarak bir kahkaha patlattım. Zaten gülüşümde birtakım sorunlar vardı, şu anda daha da gerizekalı görünüyordum.
Barış güldüğümü görünce sinsice sırıttı.
"Çimdirelim bakalım seni." Çimdirmek?
Başımı iki elimin arasına alarak derin bir of çektim. Barış ise baya keyifli. Baya baya keyifliydi. Baya baya baya.
Birkaç adım ilerideki göle uzun uzun baktım. Gülmeme yarışı yapmıştık ve kaybeden dizlerine kadar göle girecekti. Kazanma olasılığım yoktu zaten, neden kabul etmiştim bilmiyordum. Gülmem için bana birisinin yalnızca gülme demesi yeterliyken hem de...
Barış'a yüzümü buruşturarak baktım.,
"Bu konuda ciddi olduğunu bilmiyordum."
Yüzündeki sırıtış biraz daha genişlerken başını iki yana salladı. "Biliyordun."
Biliyordum.
Omuzlarımı çekip ben de sırıttım. "Ama bu yapacağım anlamına gelmez, üzgünüm."
Barış kaşlarını kaldırıp "Öyle mi dersin?" derken aynı zamanda ayağa kalkmıştı. Bana doğru yürümeye başlayınca hızlıca ben de ayaklandım. Aramızda kısa ama anlamlı, çok anlamlı evet, bir bakışma geçtikten hemen sonra Barış bana doğru koşmaya başladı. Gülerek gereksiz bir çığlık attım ve ben de koşmaya başladım. Ama bir sorunumuz vardı, gülerken koşmak çok zordu. Ha bir de göle doğru koşuyordum.
Gölün kenarında durduğumuzda ikimiz de kıpkırmızı olmuştuk ve anlamsız bir şekilde gülüyorduk. Gülmekten acıyan çenemi tutarak "Lütfen..." diye son bir kez şansımı denedim. Keyifle başını iki yana salladı.
"Bence benim seni göle atmamı istemezsin, dizini biraz geçebilir su." dedikten sonra omuzlarımı düşürüp eğildim. Ayakkabılarımın bağcıklarını çözerken neden bu kadar sıkıntılı bir insan olduğumu düşünüyordum. Baştan kabul eden beynimi sikeyim. Varsa tabii.
O kadar yavaş hareket ediyordum ki Barış yanıma yaklaşıp ellerini beline koydu ve "İstersen yardım edebilirim, ilk kez yapıyorsun galiba bu işi." dedi ayakkabıları göstererek.
Sızlanarak ayakkabılarımı kenara koydum ve çoraplarımı da içine sıkıştırdım. Son bir umutla Barış'a baktım ama hiç vazgeçecek gibi değildi. Etrafıma göz gezdirince neredeyse herkesin bizi izlediğini fark ettim. İlkokul çocuğu gibi etrafta koşturduğumuz için mi yoksa göle girmeye hazırlandığım için mi bilemiyordum tabii.
Yavaş adımlarla su dizimi yarılamışken arkamdan gelen sesle duraksadım.
"Arya! Ne işin var senin gölde?"
Arkamı yavaşça dönüp tatlı bir şekilde gülümsemeye çalıştım. Hoca düşündüğümden daha sinirli görünüyordu. Barış, Barış cidden ne yapıyordu? Kafasını tamamen önüne eğmişti ve parmaklarıyla oynuyordu.
"Evet hanginiz açıklayacak bu durumu?" dedi hoca eliyle beni göstererek. Kaşlarını çatmıştı ve tek eli belindeydi.
"Hocam sadece serinlemek istemiştik, hava çok sıcak hocam, çok."
Barış kafasını kaldırmadan ağlamaya başlayınca gülmemek için elimi ağzıma götürdüm. Barış'ın da ciddi sorunları vardı sanırım.
Hoca anlamaya çalışır gibi Barış'ın önüne doğru eğildi ve "İyi misin oğlum." Diye sordu.
Hayır anlamında kafasını sallamasıyla daha fazla tutamadım kendimi ve başımı önüme eğip sessizce gülmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKIŞIKLI ÖKÜZ (Düzenleniyor)
HumorO sabah yeryüzündeki en güzel mavilere sahip olan adam bana çarptığında, kalbim avuçlarının içine düşmüştü. ಡ Sen bir öküzsün, yakışıklı öküz. Ama öküz öküzdür öyle değil mi? ಡ Macera içinde #1 (09.06.2019)