Suçluluk !

234 118 6
                                    

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın iyi okumalar :)) 💜

Bazen boğazınıza takılan bir balık kılçığı gibidir hayat.
Acılı ve zorludur. Onu oradan çıkarmak, zarar vermemek istersiniz. Sahip olduğumuz huzurda tıpkı böyledir. Hissedilen bu duygu bir kılçık gibi batar, acıtır ve yutkunmayı zorlaştırır çoğu zaman...

Yatağımda bir o yana, bir bu yana dönüp dururken dilimin damağımın kuruduğunu farkettim. Komidine doğru yöneldiğimde, su sürahisinde suyun bittiğini gördüm. Mutfaga gidip bir bardak su içmek için yatağımdan kalktım. Ağır adımlarla yavaşça yürürken Korhan beyin çalışma odasından gelen sesleri fark edince ister istemez duraksamıştım. Sesler gittikçe yükseliyordu.

- Neden böyle davranıyorsun Korhan ? Oysa yaşadıklarımızı çok iyi biliyorsun. Bunun benim için nekadar önemli olduğunu da! Peki ya neden ? Diye bağırıyordu Derya hanım. O naif sesi, tiz bir tonda yükselip alçalıyordu.

- Sana defalarca kez söyledim Derya böyle bir şeyi asla kabul edemiyeceğimi, ama sen ne yaptın yine kendi bildiğini okudun! Sonuçlarınada katlanıcaksın ! O kızı evimde istemediğimi bile bile inadından vazgeçmedin. Hiçe saydın beni!

- Fakat Korhan..
diye bağırmaktan kısılan sesiyle konuşmasına devam etti. Nida'yı kaybettiğimizden beri ilk defa böyle hissetmeye başladım. Neşemide beraberinde gömdüğüm o mutluluk yeniden bahşedildi bana sanki. Etrafta dolanan bir hayaletten farksız gibiydim. Bunu inkar edemezsin?

Nida kim ?
Korhan bey benden neden bukadar rahatsız?
Derya hanım neden bukadar hüzünlü?

Kafamda dolanan bir sürü soru işaretiyle kulak kabartmaya devam ediyordum. Sesleri daha iyi duyabilmek için kulağımı biraz daha yaklaştırdım kapıya.
Korhan beyin; tamam yeter bukadar, toparlan artık, odaya geçelim burada ayakta üstü konuşulacak şeyler değil bunlar. Dediğini işittim. Biran evvel odama geçmeliydim. Beni orada görmelerini istemezdim. Heleki onları dinlediğimi bilmeleri en son isteyeceğim şeydi.

Bir hışımla odama geçmiş düşüncelere dalmıştım. Huzuru yakalayacağımı, mutluluğumun doruklarında olacağımı hayal ederken böylesi olaylarla karşı karşıya geleceğimi nerden bilebilirdim. Aydınlanan ruhum yeniden yanlızlığa esir düşmüştü. Dört tarafı kapalı, penceresi olmayan bir odaya hapsolmuş gibi hissediyordum. Nefesim daralıyor, boğazıma kalın bir urgan geçmiş gibi geliyordu.

Daralan nefesim feraha ersin diye pencereye doğru yöneldim. Temiz hava bir nebze olsun rahatlamama yardımcı oluyordu. Gün ağarmak üzereydi, bulutlar bir biri içine geçmiş karanlığın içinden bana gülümsüyor gibiydi. Yüzümü kaldırdım, seher yelinin tatlı esintisini hissetmeye başladım tenimde.

Huzursuzluktan soğuyan tenim, esen ılık rüzgarla bedenimde dans ediyordu sanki. Kuş cıvıltıları kulağımı okşuyordu. Zihnim öylesine bulanıktı ki bu bulanıklığın gitmesini, berraklaşmasını istiyordum.
Neden sürekli böyle oluyordu ki? Neden? Küçük bedenim , büyük yükleri taşımak için çok cılızdı. Ağır düşünceler omuzlarımda birikiyor, biriktikçe ben biraz daha ufalıyordum.

Oysa ki düşünebileceğim tek şeyin derslerim, annemi bugün ne giysem acaba diye darladığım, kardeşimle kumanda kavgası yaptığım, babamla bulmaca çözmek için gazete yarışına girdiğim şeyler olmasını çok isterdim. Farkettim ki, ben herşeye aç bir çocuk olarak kaldım hep.
Sevgiye aç, ilgiye aç, şefkate aç, aile ortamına aç.... Buraya sığdıramayacağım bir çok şeye aç bir çocuktum ben.

Doyumsuzdum evet. Ama varlığın değil yokluğun doyumsuzluğuydu bu. Şimdi ise heybeme yük olarak duyduklarımı eklemiştim. Aklımda dolanan soruların nedenini bilmem gerekiyordu. Kendimi sorumlu hissediyordum. Bu suçluluk duygusu içten içe beni derinden etkiliyordu. Sorularıma yanıt bulamadanda rahata eremiyeceğimi çok iyi biliyordum..

Saçlarımda dolanan parmakları ahenkle dans ediyor gibiydi. Bir yandan minik radyoda çalan şarkının sesini açıyor öbür yandan bu turtalardanda ister misin ? diye soruyordu.

Turtalar okadar güzeldiki hangisini seçeceğime karar verememiştim. Güneş olabildiğince sıcak bir şekilde gülümsüyordu bize. Derede yüzen minik ördekler çıkardıkları sesle neşe katıyordu ortama. Ayaklarımı çimlere uzatmış otların parmak uçlarımı gıdıklamasını seyrederken elmalı olan turtadan istiyorum annecim dedim.
Ahh tabiki; diyerek uzattı bana mis gibi kokan elmalı turtayı. Annemin ellerinden yemek çok güzeldi. Bana bakan o güzel deniz mavisi gözleri cam gibi parlıyordu. Göz bebeklerinin iriliğinde kayboluyordum sanki. Öylesine güzel öylesine manalıydı ki orada kaybolmamak elde değildi zaten.

- Süeyda , Süeyda! Hadi ama kalkman gerek artık diye bir ses uğulduyordu kulağımda. Şişmiş gözlerimi kısarak iyice gerindim. Göz kapağımı araladığımda Derya hanımın o güzel iri gözleriyle karşılaştım. A-ama ama annem, annem nerede? Diye gayri ihtiyari sormuş bulundum.
Ahh kuzum, rüyamı gördün sen ? diyerek yumuşak parmaklarını yüzümde yavaşça gezdirdi. Yüzümü buruşturup gayet üzgün bir ifadeyle, "Yaa.. demek rüyaydı hepsi" dedim. Ama gerçek gibiydi bir an olsun annemle geçirdiğim o minicik vakit bana dünyalara bedeldi. Yanlızlığa mahkum kalmamı istememiş olsa gerek, rüyamda benimle olmuş yüreğimde uçuşan kelebeklere ömür vermişti. Tıpkı Derya hanımında dediği gibi :
" Onlar uzakta değiller, hep yanımızdalar. Kalbimizde bizimle beraberler." Bu sözü şimdi daha net anlıyordum. Sıkışan kalbimi kederiyle baş başa bırakmak istememişti annem. Yüzümde, hüzünle karışık gülümseme oluşmuştu.

Derya hanım:
Yüzünde hoş bir edayla,
Annenle hoş vakit geçirmişsiniz sanırım gözlerinin içi gülüyor adeta.
Evet dedim, gerçekten çok güzeldi. Hadi bakalım üzerini giyin artık. Kahvaltıdan sonra sana bir sürprizim var.
Ne ! Sürprizmi ? Diyerek yataktan sıçradım.
Sürpriz neydi acaba ? Bunu merak ederken Derya hanım kapı girişinde hadi hadi çabucak hazırlanda gel bugün yoğun bir gün olacak bizim için diyerek çıktı odadan.

Heyecandan yüzümde oluşan saçma ifadeyle nasıl hazırlandığımı bile bilmiyordum.. Günün güzel geçmesi temennimdi..

Ruh-u RevanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin