Part Twelve

146 11 34
                                    

Seokjin bir o yana bir bu yana koşuşturuyordu. Kışlık küçüktü kaleye göre fakat bu kalenin bir yavrusu olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. "Çörekler hazır efendim." Dedi sevimli omega hizmetli. Seokjin onu nazikçe onaylayarak bahçeye yönlendirmişti. Bugün hava çok güzeldi bu nedenle bahçede uzun bir kahvaltı yapmak isteyebileceklerini düşünmüştü Yoongi ve Namjoon'un. Ne kadar ona sinirli olsa da ilişkisini düşünüyordu elbette. Görevi Yoongiydi. Masada duran vazoya mor leylaklar koyuyordu ki leylaklardan yayılan kokunun aynısını aldı. Fakat daha acı ve boğaz yakan halini. Yüzünü buruşturdu kurdunun irkilmesi ile. Arkasını döndüğünde hışımla yanından geçip giden Yoongi'yi görmüştü. "Yoon.." merakla ardından bakarken hizmetlilerden birisi masaya koyulması için mendillerin birini seçmesini istemişti. Çok düşünmeden mavi çiçek işlemeli olanı gösterip hızla yürümeye başladı. "Prens Min!" Bahçe kalabalıktı ve onun otoritesini sarsmak istemezdi. Yoongi'nin adımları durduğunda dolu olan gözlerini görmüş daha fazla panik olarak adımlarını seri hale getirmişti. "İyi misin sen?" "Rezalet haldeyim." Güldü histerik bir şekilde Yoongi. Boğazı düğüm düğüm olmuştu. "Dedim sana söylemek çözüm değil diye. Al, en ufak şeyde neler dedi. Hakkım olan tahtı bile bana reva görmüyor. Böyle olacağını biliyordum." Seokjin etrafına baktı ardından hızla kolundan tutup ilerletmeye başladı. "Ulu orta yerlerde konuşma bunu." Sertçe kolunu çekti Yoongi. "Bırak! Konuşurum. İstersem-" Seokjin'in gözleri şimdi alev saçıyordu. "Ne saçmalıyorsun sen? Biz bunca planı sen bir anda gelen sinirinle içine et diye mi yaptık? Farkında mısın bilmiyorum ama kim ne derse desin şu anda Min krallığının kralı sensin. Anladın mı beni? Sensin." Yoongi yutkundu dolu gözleriyle ona bakarken. Keskin ince gözlerinden hırsı okunuyordu. Ve Yoongi'nin kendini kaybettiği anlar nadirdi. "Ne oldu sana? Hoseok'un verdiği şifalı bitkileri kullanıyor musun? Yine kabus mu-" başını iki yana salladı yavaşça. "Hayır.. Tartıştık." Seokjin derin bir nefes alıp başını çevirdiğinde en yüksek odada duran ve camdan ikisine öylece bakan bir Namjoon görmüştü. Göz göze geldikleri an eğilip selamladı Seokjin. Namjoon ise başını salladı sadece. "Bak.. ne oldu bilmiyorum ama ne yeri ne zamanı şu anda. Konuşmak istiyorsan gel benimle. Hem sana biraz papatya çayı da yaparım."

Yoongi mantıklı gelen fikirle kabul etti teklifini. Böylece Yoongi önde o arkada ilerlemeye başlamışlardı ki Yoongi de göz göze gelmişti Namjoonla. Namjoon ifadesiz bir yüz ile bakıyordu. Kalbinde bir yerlerde hissettiği şey muhtemelen pişmanlıktan başka bir şey değildi. Şimdi ise mutfakta oturuyor Seokjin de ona çay demliyordu ateşte. "Yani mahvettin." "Öyle de denebilir." Demlenen çayı fincana koyarken yan bir gözle baktı ona Seokjin. "Dilinin kemiği yok." "Canım yandı. Anla beni." "Anlıyorum fakat, bu sefer canını yakacak bir şey dememiş." "Beni layık görmedi -" "Sadece yıllardır herkesin benimsediği şeyi söylemiş Yoongi. Bu beklenen bir şeydi. Ne diyecekti ki? Evet bencede sen çıkmalısın mı? Hem, söylesene kim aşık olduğu adamın böyle bir sorumluluk alıp canını tehlikeye atmasını ister ki? Ben Taehyung Jungkook ile Park krallığına gideceği için bile endişe duydum."

Dediğini fark ettiğinde çoktan Yoongi tek kaşını kaldırmış ona bakıyordu. "Neyse. Bunu bir düşün." Fincanı önüne bıraktı ve iç çekti. "Papatya yesem bile sakin olmak çok zor olur gibi geliyor." "Senin için öyle." Bu sırada içeriye telaş içinde bir hizmetli giriverdi. "Başyardımcı Kim, üzgünüm bölüyorum efendim." Yoongi'yi selamladı hemen. "Komutan Jeon ve Prens Kim geldiler efendim. Kahvaltı için eklemeler yapmak gerek." SeokJin bir anda elindeki demliği düşürüyordu ki son dakika tuttu. "Tamam. Başlayın o halde. Her çeşitten ikişer düzine daha ekleyin." Kızcağız onaylayıp işine döndüğünde Yoongi fincanını alıp ayağa kalktı. "Nereye?" İç çekti derince. "Bilmiyorum. Biraz kütüphaneye gideceğim sanırım. Hazır olunca haber gönderirsin." Seokjin onu onayladığında yeniden atıldı Yoongi. "Hem, onu görmeye gitmek istersin diye düşündüm." Gözlerini kırpıştırarak bakıyordu panik bir şekilde. "Olmaz öyle. Yanında geleyim konuşuyorduk." Yoongi durdurdu onu keskin bakışları ile. "Git hadi." Dedi başıyla bahçeye açılan kapıyı göstererek. Seokjin önce kapıya sonra ona bakmıştı. Ardından yutkundu ve hızla demliği bırakıp çıktı dışarıya. Yoongi ise hafif bir tebessüm ile ardından bakmıştı.

Purple Lilac °NamgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin