Part Eleven

103 10 7
                                    

"Seokjin!" Yoongi yüzündeki telaşlı ama sıcak olan gülümseme ile kollarını karşısındaki omegaya sardı. "Kapılarda karşılanıyorum." Böbürlenerek güldü omega. "Bunun bir sebebi olduğuna inanıyorum." Yoongi arkasında duran Namjoon sebebiyle renk vermemeye çalışsa da yüzü açık bir kitap misali ortadaydı. "Merhaba Majestleri." Hafifçe eğildi Seokjin Namjoon ile göz göze geldiği anda. Namjoon başıyla ufak bir selam vermiş, ardından yaklaşarak bir elini Yoongi'nin beline koymuştu. "Hoşgeldin. Bu saatte gelmenin bir nedeni var olduğunu düşünüyorum bende." Seokjin'in elindeki eğeri tutup atını almışlardı diyer hizmetliler. O da bu sırada gözlerini kral'a sabitleyip konuşmaya hazırlandı. Kendine sürekli Jungkook'un çıkardığı olayı gizlemeyi tekrar ediyordu. "Sadece kalede işler yolunda gitti. Bende yanınıza gelmek istedim. Prens Min için." "Taehyung olmadan mı?" Tek kaşını kaldırdı Namjoon. İkisinin sürekli yan yana olduğunu biliyordu. "O halde Taehyung ve Jungkook kalede." "Elbette." Değillerdi. Fakat Namjoon dün ona bu oyunu oynayan hainleri yakalayıp yakalayamadıklarını soran bir mektup yazmıştı. Bilgi istiyordu ve cevap verecek kimse de yoktu. Kaleye geri dönmemesi adına en doğru yolu Hoseok'u orada bırakıp kışlığa tek gelmek olduğunu düşündü. En azından anı kurtarabilirdi. "Güzel, o halde kulaklarını çekeceğim." İşte şimdi paniklemişti. "Niçin Majestleri?" "Mektubuma bir karşılık verilmedi." Yavaşça içeriye ilerlediğinde Seokjin derince yutkunup ikisinin peşinden yürümeye başladı. "Onlar adına özür dilerim. Fazlasıyla meşguliyetleri vardı. Aslında ayıp benim. Mektubu yazması gereken bendim. Fakat benim de hatrımdan uçmuş gitmiş. Bende gelerek anlatmanın daha doğru olacağını düşündüm." Namjoon pek ikna olmasa da omzunun üzerinden ufak bir bakış attı. İnandırıcı konuşuyordu. "Pekala o halde yemekte konuşalım." Bu sırada Yoongi'nin ise eli ayağı birbirine girmiş haldeydi.
MinJoo aklına geliyordu, bir de Namjoon'a tüm cesaretini toplayıp tam anlatacakken gelen hizmetli. Namjoon pek üstelemedi yeni bir tartışmaya girmemek adına. Yoongi ise bir daha açmadı. "Yakalayamadılar yani." "Maalesef Majestleri." "Anlıyorum. Biz bizeyken Majestleri demene gerek yok Seokjin." Tebessüm etti hafifçe. "Elimde değil." Yoonginin yüzünü gördüğünde dikkati dağıldı. Arkadaşının neyi vardı merak ediyordu esasında. Ama soramayacağına emindi. Yani şu anda. "Peki kale?" "Tamamen onarıldı." Tatmin olmuş bir şekilde başını salladı Namjoon etini ağzına atarken. "İyi görünüyorsunuz." "İyiyim." Yoongi'ye dönüp elini tuttu yavaşça. "Eşim bana iyi bakıyor." Hafifçe sırıttı Yoongi. "Henüz eş diyemeyiz tabi." Namjoon huzursuz olmuştu yeniden. "Böyle deme." "Ama öyle." Derin bir nefes verdi. "Kral Min ile tanışır tanışmaz." Seokjin'in ağzındaki salata boğazında kalırken bir yandan suya uzanmaya çalışıyor bir yandan da Yoongi'ye 'Sen aptal herifin tekisin.' bakışlarını gönderiyordu.

"O halde bir süre daha böyle kalacağız gibi görünüyor." Namjoon işte yine başladık dercesine etrafa bakındı. Ardından Seokjin'e döndü. "Kralın olarak bu bir emirdir. En azından sen söyle Seokjin. Kral Min ile neden tanışmamı istemiyor? Sen Yoongi'yi çocukluğundan beri tanıyorsun değil mi? Bilirsin." Yoongi tam bir şey diyecekken durdurdu onu Namjoon. Seokjin suyu büyük yudumlar halinde içip derin bir nefes aldı ve boğazını temizledi hafifçe. "Aslında Majestleri, bağışlayın fakat bilmiyorum. Kral Min pek halk arasında görünmeyi sevmez. Zaten uzun bir süredir de sıhhati yerinde değil. Kendisini emin olun ben bile bir elin parmağını geçmeyecek kadar gördüm." Namjoon ellerini masada birleştirdi düşünceli bir şekilde. "Sanırım anlıyorum." Yoongi endişeli bakışları ile bıçağını bırakıp gözlerini yanındaki heybetli adama çevirdi. Neydi? Neyi anlıyordu?

"Yoongi, bunu benden saklamanı beklemezdim. Ne de olsa ben eşinim. Sayılırım en azından. Değil mi? Böyle bir durumu anlayabilirdim. Seni yargılayacağımı düşündüren nedir? Herkesin başına gelebilir. " Babasını öldürmek herkesin başına gelebilir miydi yani? Gerçi Namjoon da yapmıştı zamanında. Fakat bunak alfa kendi kaşınmıştı. Tarihte ise tahta geçmek için birçok kişi babasını katletmişti. Şaşılacak bir şey değildi. Bir Vita söz konusu olmasaydı tabi. Ama Namjoon onu anlıyordu. Şaşkındı Yoongi. Ne zeki adam ama dedi içinden. "Ben.. özür dilerim." Namjoon iç çekti ona bakarken. "Aslında bu kadar geç anladığım için ben özür dilerim. Seni zor duruma soktum. Üzerine bu denli gidip zaten açık olan ve utandığın o yarayı deşmek istemezdim." Seokjin anlam veremeyerek ikisini izliyordu. Ne yani o kadar panik yapmalarına gerek yok muydu? "Babandan utanmana gerek yok. Son zamanlarda arttığını duymuştum. Adına çok üzüldüm. Dirayetli ol." İşte şimdi kafası karışmıştı Yoongi'nin. "Ne?" "Cüzzam. Bak, bilmiyor gibi davranabilirim. Hiç sorun değil. Görüntüsü yüzünden rahatsız olmam. Ama Kral Min kimseye o halde görünmek istemiyorsa orası başka. Bir paravan ardından görüşebiliriz."

Purple Lilac °NamgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin