Part Five

333 28 15
                                    

Her yer kan doluydu. Ayağını attığı topraklar onu içine çekmeye başlıyordu yavaş yavaş. Etraftaki cesetler ona bakıyor, dudaklarının arasından lanetler okuyordu. Yoongi konuşmak istiyor, sesini bulamıyordu. Sahi, sesi neredeydi? Gözlerinden yaş yerine kan akarken çığlık atmaya çalıştı. Koşamıyordu. Kanlı toprak bacaklarından onu içerisine çekerken karşısında bembeyaz bir ışık gördü. Parlayan ışık sayesinde elini kendine siper etmişti ama görebildiği çok bir şey yoktu.

Sonrasında bir ses duydu. Etraf değişti ve kendisini boş bir evde buldu. Bahçeden çocuk sesleri geliyordu. Etrafta kuş cıvıltıları vardı. Etrafa bakınırken gördüğü aynaya koştu hışımla. Yüzünde kan yoktu. Kapıyı açıp bahçeye baktığında gelen çocuk sesleri kesilmişti. Onun yerine iki küçük ceset vardı. İki masum can.

Gözleri titredi. Hala konuşamıyor sesini bulamıyordu. Aniden gök kapandı ve ağladı sanki onun için. Tekrar mekan değiştiğinde Namjoon'un kalesinin önündeydi. Tek fark kale alevler içerisinde yanıyordu. Sonra, gözüne bir beden ilişti. Heybetli bir beden. Bu sevdiği adamdan başkası değildi. Çığlık atmaya, kaleye girmeye çalıştı ama başaramadı Yoongi.

Namjoon yüzündeki tebessüm ile izliyordu onu. Kale yanıyor, alevler ona doğru gidiyordu. Mahvolmuş bir şekilde gülümsüyordu şimdi Namjoon. Sanki olması gerek oluyormuş gibi mutluydu. "Namjoon!" Kan ter içinde uyandığında delta da gözlerini zorlukla açmıştı. Gözlerinden yaşlar akarken zorlukla yutkundu. Yatağın perdeleri kapalıydı fakat kendi tarafındaki perdeyi açmıştı gece ışık gelmesi adına. Oradan sızan güneş ışığı az da olsa sakinlik vermişti. Namjoon başını ovdu ve yanındaki komodinden su doldurup uzattı ona.

"Yoongi.." "Hm.." suyu dudaklarına götürdü ve yavaşça içmesini sağladı. Bardağı yerine koyduğunda hızla yorganı karşısındaki adamın çıplak vücuduna sardı. "Gel buraya." Küçük beden onu dinlemiş ve göğüsüne uzanmıştı hala göz yaşları yanağından bir bir akarken. "Yanıyordun." Saçlarının arasına öpücük kondurdu. Burnu hala orada dururken boğuk bir şekilde mırıldandı. "Geçti." Ardından çenesini tutup kaldırdı yüzünü ve usulca sildi yanaklarını.
"Sadece kötü bir kabustu." Başını salladı Yoongi. "Güzel leylağım." Gülümsedi yüzünü izlerken.

Yoongi birkaç dakika sonra sakinleşti. "Çok gerçekçiydi." Namjoon elinin üzerine bir öpücük kondurdu. "Tahmin edebiliyorum." Boynuna sokulduğunda genişçe gülümsedi. "Öldün sandım." "Henüz değil küçüğüm." Geri çekildi Yoongi. "Ölme." Kahkaha attı Namjoon. "Bu da bir emir mi?"
Tebessüm etti. "Belkide." Namjoon saçlarını okşarken yüzündeki tebessüme hakim olamıyordu. Özellikle de gözüne boynundaki mühür çarptığında. Evet. Mühürlenmişlerdi.

"Boynum acıyor." Yoongi elini attığında hissettiği yara ile gözlerini sonuna kadar açtı. "Aman tanrım." "Hatırlamıyor musun?" Tek kaşını kaldırdı. "Bu kısmı hayır ." Namjoon boynunu çevirdi ve kendi mühürünü de gösterdi. "Ben seni-" başını salladı gülümseyerek. Deltalar eşlerine kendini mühürletmeyi pek sevmezdi. Bu çok görülmüş bir şey değildi. "Teşekkür ederim." "Teşekkür edecek bir husus değil." İkisi de uzanıyor ve birbirlerine bakıyorlardı. Nefesleri birbirine karışıyordu. "O halde artık.." gülümsedi Yoongi. "Eşimsin." Namjoon parmakları ile incitmekten korkarak saçlarını gözlerinin önünden çekti. "Sanırım."

"Çok güzelsin." Namjoon şaşkınca bakıyordu şimdi ve Yoongi'nin saçlarındaki eli durmuştu. "Güzel?" "Güzelsin. Ruhun gibi." Tebessüm etti beyaz tenli adam. Namjoon bu kelimeyi duyduğunda sanki güneş daha çok üzerlerine parlamaya başlamıştı. Yoongi ona güzel diyen ilk kişiydi. Yoongi ona ruhunu açan ilk kişiydi.
"Seni seviyorum." Tebessüm etti Namjoon genişçe. Bir rüya içerisinde gibi hissediyordu. Bunlar, bu yaşadıkları cidden gerçek miydi? Gözlerini yavaşça açıp kapattı ve derince iç çekti tekrar saçlarının arasına öpücük kondururken. "Bende."

Purple Lilac °NamgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin