Namjoon'un güzel eşi -bunu demeyi seviyordu- Min Yoongi, biraz uyuşukluk yapıyordu bugün. Belkide dün gece yaşanan yoğun duyguların sonucuydu bilmiyordu ama Yoongi şu anda kalkmak istemiyordu. "Biraz daha." Dedi Yoongi pürüzlü sesi ile. Huzurlu olması tüm odanın mis gibi leylak kokusu ile dolup taşması ile sonuçlanmıştı. Güldü Namjoon ona bakarken. Bu aralar cidden fazla gülümsüyordu. "Az önce de öyle dedin." Çıplak vücuduna yorganı biraz daha çekti Yoongi. "Hayır demedim." Namjoon yüzündeki geniş gülümseme ile sarıldı önce bedene. Cüssesi Yoongi'yi kapatıyordu tamamen. Esmer tenine değen güneş ise Yoongi'nin deyimi ile onu Yunan tanrılarına benzetiyordu. Küçüğünün saçları ile oynarken Yoongi de yüzüne yayılan gülümseme ile başını biraz daha arkasındaki sert göğüse yasladı. Sırnaşmayı seviyordu. Tıpkı bir kedi gibi. "İş beklemez." "Bekler." Mızmızlanıyordu hala. Kale duvarlarının içinden gelen insan sesleri onun için yeniydi. Bunca çalışan en son Seo öldüğünde vardı.
"Kuşlar bana bugün kahvaltıda çörek olduğundan bahsetti." Hevesle ona doğru döndü Yoongi parlayan gözleriyle. "Hangi kuşlarmış?" "Çok gizli." Dedi Namjoon ciddi bir şey hakkında konuşuyor gibiydi. Kıkırdayarak ona baktı Vita. "Benim için mi?" Dedi bir eli deltanın yanağında usul usul gezerken. "Başka kimin için olabilir." Yanağında gezen eli yavaşça kavrayarak içerisine dudaklarını bastırdı Namjoon. O ellerin kanlı kaplı olduğunu bilmeden.
"Yorgunum." İmayla gülümsedi. "Üzgünüm." Eğilip burnunu öptüğünde tatlı bir kıkırdama daha kazanmıştı Namjoon. "O halde yatakta yiyebilirsin." "Memnun olurum." "Başka neyden memnun olabileceğin hakkında bir tahminim var." İkisi de tutku dolu bakışları ile gözlerini birbirlerine kenetlemişken, kurtları içlerinde uluyordu resmen. Balayı yapıyorlar denilebilirdi. Gerçi evli bile değillerdi henüz. Kraliyet göre aykırı bir birliktelik içindeydiler. Neyleri doğruydu da bunun aykırılığı kaldı tabi.
Birbirlerini uzun bir öpüşme içerisine çektiklerinde çalan kapı ile memnuniyetsizce geri çekildi Namjoon. Oysaki Yoongi'nin varlığından beri yasaktı bu. Yani iki haftadır. Yavaşça ayağa kalkıp ilerledi kapıya. "Kimsin?" Gür sesi ile bağırdığında irkildi Yoongi. "Hyung, benim Jungkook. Maalesef rahatsız ediyorum ama Taehyung attan düştü." "Ee?" "Bacağı kırıldı." Panikle birbirlerine bakmışlardı Yoongi ile. "Ne?" Aklında ise tek bir soru belirdi o anda. Taehyung bir prensti. Ve mükemmel at binerdi. Atın üzerinde ayağa kalkabilen bir adam , gerçi Namjoon o bu hareketi her yaptığında ona şaklaban derdi ama neyse. Nasıl olurda düşebilmişti anlamıyordu. Yoongi çoktan üzerine sabahlığı geçirmişti.
İkisi de kısa bir yıkamanın ardından güzelce hazırlanmış ve el ele aşağı inmişlerdi. Yoongi yine beyaz takımlarından birini giymişti ve kolları oldukça güzel ve dökümlüydü. Kol ağızlarında duran beyaz ipek oldukça zarif duruyordu. Tam bir prensti. Eh artık değildi. Fakat Namjoon henüz bunu öğrenmemişti. Namjoon da ona eşlik edercesine altın yaldızlı desenlere sahip beyaz bir takım giymişti. Koridorlarda geçerken ikisini gören her hizmetlinin yahut askerin aklındaki tek düşünce ikisinin de birbirlerine ne denli uyumlu durduğuydu. "Taehyung." Namjoon endişe ile girdi odaya. "İyi misin?" Taehyung dişlerini sıkıyordu sert bir şekilde. "İyiyim.." gözleri SeokJine sabit bir biçimde bakıyordu. "Nasıl olabildi bu?" "Bilmem, çok şaibeli." Kıstı gözlerini hala omegaya bakmaya devam ederken.
Hekim ayağına şifalı merhemler sürüp bir değnek yardımı ile tutturarak sardıktan sonra izin isteyerek çıkmıştı. "Sen at sürmekte iyisindir." "Axel bir anda kontrolden çıktı." Dilini yanağında gezdirdi. "Nedense." Kelimelerin üzerine basa basa konuştuğunda SeokJin yüzündeki alaylı tebessüm ile bakıyordu ona hala. Yoongi bunu fark ederek yana doğru attığı iki adım ile tam yanında durdu. Dudaklarının arasından mırıldanıyordu şimdi. "Bu senin eserin mi?" SeokJin yavaşça başını ona çevirdi ve tatlı bir tebessüm verirken fısıldadı. "Şüphen mi var?" Yoongi gülmemek için yanağını ıssırdığında Jimin de ikisinin arkasına yaklaşmıştı. "Ne dönüyor?" Meraklı gözleri ile ikisine bakıyordu. Yoongi başını usulca ina doğru çevirip mırıldandı. "Seokjin hyungun iş başında." Hala anlamamıştı genç omega ama üstelemedi sonrasında sormak adına. "Kendinizi fazla zorlamamaya özen gösterin prensim." Taehyung başını salladı ve geriye doğru uzandı. Zaten uzun sürmeden iyileşecekti yarası delta olduğundan dolayı. Namjoon dikkatle ona yaklaşıp bir süre daha kontrol etti bacağını. "O halde çıkalım. Taehyung da dinlensin." Dedi tok sesi ile. "Bir şeye ihtiyacın olursa hizmetliler kapıda." Başını salladı Taehyung. "Teşekkürler hyung." Saçlarını karıştırarak tebessüm verdi ona ve Yoongi'nin belinden nazikçe tutarak iki omeganın ortasından aldı onu. "İzninizle." Demişti kibarca omegalara bakarak. İzninizle eşimi alıyorum demekti ve kimse buna karşı çıkmamıştı elbette. Yoongi gülümseyerek başını hafifçe ona doğru yasladı yemek odasına ilerlerken. Bugün biraz esiyordu ve Namjoon eşinin üşümesini istemediğinden olsa gerek kalenin içerisinde yemek yenilmesini uygun bulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Purple Lilac °Namgi
FanfictionKim Namjoondan herkes korkuyordu. Oysaki sadece yalnız bir ruhtu.