Part Thirteen

108 10 59
                                    

Seokjin sızlayan kemiklerini önemsememeye çalışarak sıcak suyun içine bedenini bıraktı. Bugün ilk kez hizmet etmekten değildi eklemlerinin ağrısı. Bir yandan bu durum hoşuna gitmiş gibiydi. Hoş, gitmese kızgınlığa girmezdi. Hem de bu kadar erken. "Bize güzel bir lokanta buldum." Taehyung başını uzatmıştı kapıdan. Ardından belinde havluyla girdi içeriye. "Yani camdan gördüm. Belki de denemeliyiz ha? Acıktım." Seokjin bu haline tebessüm ettikten sonra başını salladı yavaşça. "Olur, bende acıktım." "Yerli halk seviyor gibi." Kışlığa yakın ormanı aştıktan sonra küçük bir kasaba bulunuyordu. Kralın kışlığına çok yakın değildi tabi. Yakın olsa bile kışlığın fark edilmesi pekte işten değildi.

"Heryerim ağrıyor." Taehyung gururla gülümsedi bir an için. Ardından düzeltti yüzünü. "Bunun için üzgünüm tabi." Ardından usulca omegasının boynundaki mühürde bir parmağını gezdirdi. "Ama bunun için asla." Seokjin de şehvet dolu gözleri ile onun derin bir biçimde bakan kahvelerine odaklanmıştı. "Bende öyle." Oysaki Taehyung henüz duş almıştı. "Yanına geleyim o halde." "Hayır." Panikle ayağını suya atan adamı durdurdu. "Duymuyor musun heryerim ağrıyor." "Kızgınlığa giren sendin." "Dedi rut dönemini üzerimde geçiren adam." Sanırım koskoca iki gündür odadan çıkmıyorlardı. Taehyung rutu geçirmiş olsa da omegası için aynı şey söz konusu değildi. Ama elbette Seokjin ilk kez biriyle kızgınlık geçirdiği için hem kokusu hem de sancıları hafiflemiş, nerdeyse yok denecek kadar aza inmişti. Fakat bu demek değildi ki arada atak gelmiyordu. Bundan bir saat öncesinde Taehyung'a yalvaran kendiydi. Ve evet, Taehyung da bunu hatırlatmıştı. "Yalvarırken böyle konuşmuyordun ama. Daha tatlıydın." Sırıttı ve dolgun dudakları okşadı yavaşça. "Çek elini yıkanıp çıkacağım." Taehyung kızaran yanaklarını görüyordu ve sırıtmaya devam ediyordu.

"Utandığın zaman aksi oluyorsun." "Kes şunu." Elini itiyor ve buzdugu Vücudunu köpüklerken asla göz teması kurmuyordu Seokjin. "Pekala pekala. Çıkıyorum. Unutma iki gündür resmen birbirimiz dışında hiçbir şey yemedik." Ve kapıya bir sabun atmıştı Seokjin. Neyseki Taehyung hızla kapıyı kapattı. Ardından ise yeniden açıp konuştu. "Yani açız demek istedim. Bu kadar aksi olma bebeğim." Seokjin sona eklenen kelimedendir bilinmez ama tamamiyle ne yapacağını unutmuş öylece bakıyordu. "Acele et." Göz kırptı Taehyung ve çıktı banyodan. Küçük oda onlara yetmişti. Bir hanın üst katında bulunun en büyük odalardan birini kiralamışlardı. Her ne kadar prens Kim Taehyung için bayağı olsa da Seokjin ile olduğundan hiçbir şey hakkında şikayet etmemişti. Şaşırtıcıydı.

Seokjin havlusuyla geldi ve giyinmeye başladı ağır bakışlar altında. "Sen öyle bakarken giyinmemi bekliyor musun?" Taehyung ellerini çenesinin altında birleştirmiş dirseklerini koltuk koluna koymuştu. "Nasıl bakarken?" Seokjin iç çekti yeniden. "Böyle." Resmen yiyecek gibi bakıyor, gözlerini asla çekmiyordu. "Göz bile kırpmıyorsun. Korkutucu." "Sadece izlerime bakmayı seviyorum. Yakıştı." Ve evet en sevdiği yer mühürdü. "Kışlığa ne zaman döneriz?" "Belki yarın." Ardından ayağa kalkıp usulca yanına geldi ve elini havlusuna attı kendinden büyük adamın. Evet ondan büyüktü ama ruhunu teslim etmek üzereydi Seokjin. Hala alışmış değildi ona. "Belki yarından da yakın." Havlu yeri boyladığında ince dudaklar boynunu öpüyor, kulağına birkaç arsız şey fısıldıyordu. Seokjin ellerini göğüsüne koyarken gözlerini kapatmış başını geri çekmeye çalışıyordu. "Sanırım bu kışlığa gideceğimiz zaman değil." Taehyung sırıttı yeninden hafif bir şekilde. "Haklısın, daha yakın bir şey var." "Açım." Seokjin'in gözleri utanç ve endişe ile parlarken Taehyung'un gözleri de heyecan ve tutku ile parlıyordu. "Bende öyle." "Öyle değil." Seokjin bunun böyle olmayacağını anlayarak yavaşça geri çekildi ve umursamadan giyinmeye başladı. Kalçalarını kestiğini biliyordu.

Ama üzerine düşerse, Taehyung da onun üzerine düşerdi. Yatakta ve aniden. Ve şu anda gerçekten havasında değildi. Boş karnı gurulduyor, birçok eklem yeri ağrıyordu. Deltalar düşündüğünden daha korkunçlardı gerçekten. Bir an için parçalara ayrılacağını düşünmüştü. Muhtemelen o kükremeden sonra han sahibi de öyle düşünüp kapıya gelmiş, ardından içeride olan şeyi fark ederek hızla gitmişti. Adam hanının içinde delta feromonları aldığında ne düşünmüştü acaba? Koca diyarda bir Taehyung bir de Namjoon vardı çünkü. Normalde aynı döneme iki kişiyi denk getirmeyen bir ırktı. Ama küçük Taehyung doğduğunda sürpriz olmuştu. Babası da bunu fark etmiş olacak ki büyük kutlamalar düzenledi. Belkide kıçı ondan kalkmıştı. Namjoon ile büyüdüler. Aynı eğitimleri aldılar. Küçük taetae bazen kılıç tutarken yeri boylasa da ağırlıktan, abisi hep yardımcı olmuştu ona. Şimdiyse birlikte savaşabilirlerdi. Her daim hayrandı abisine. O olmak isterdi. Büyüdüğünde ise fikri biraz hovardalık üzerinde değişim yapmıştı. "Ee?" "Ne ee?" "Ailemle ne zaman tanışıyorsunuz müstakbel eşim?" "Kaçabiliğim kadar kaçacağım." Belindeki kolları hissettiğinde gözlerini yumdu biraz dinlenmek adına.

Purple Lilac °NamgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin