Part Fourteen

126 11 38
                                    

"Jungkook?" Jimin uykulu gözleri ile giriş kapısına bakıyordu. Yumruk yaptığı eli ile ovdu gözünü usulca. "Bitanem." Jungkook öne atılıp hızla onu kolları arasına aldı. Omega onun soğuk ellerini teninde hissetmesiyle içeriye çekti alel acele. Sonra da sarılabilirlerdi. "Üşümüşsün." Alfa ruhu çekilmiş gibiydi adeta. "Seokjin hyung nerede? Dinleniyor mu?" Jiminin güzel gözleri onun üzerinde dolaştı uzun bir süre için. "Kook? Bir şeyler söyle rica ediyorum." Bir süre gözlerine baktı yalnızca alfa. Ardından başını iki yana salladı hüzünle. "Yoklardı sevgilim." "Ne.." Basit birkaç adımda yatağa ulaşarak bedenini hantalca oraya bıraktı Jungkook. Omuzlarındaki kürkü de geriye atmıştı. "Ne yapacağız?" "Biz. Siz değil. Sizi de bunun içerisine dahil edemeyiz."
Jimin hızla geldi ve yanına oturdu alfanın. "Neyse ne. Neler oluyor anlat bana." "Bende bilmiyorum. Yoklardı. Hyung geri dönmemizi emretti. Diğer birlikler civar kasabaları arıyorlar. " Jimin sönmüş şömineye dalmıştı dinlerken. Aklına binbir çeşit şey geliyordu. Özellikle de Hoseok'un dedikleri. "Hyung birkaç saat dinlenip plan yapmak istedi." "Seokjin hyung tecavüze uğrasın diye mi?" Ani çıkışı Jungkook'u şaşırtmıştı. "Elimizden hiçbir şey gelmiyordu. Yalnızca kendimizi savaşmak için toplamak adına birkaç saat. Yeterli malzememiz bile yoktu." Onayladı onu Jimin. "Yalnızca korkuyorum.." "Biliyorum elbette." Onu kollarının arasına çekip başını göğüsüne yasladı Jungkook. Dudaklarını saçlarının arasına bastırıyordu kokusunu derince solurken. "Herşeyim.." gözlerini yumdu omega. Bütün bunların bir rüya olmasını diliyordu. "Söz veriyorum geçecek." "Bulun onları." Hızla başını salladı alfa. "Şüphen olmasın en iyi askerlerimi hazırlayacağım." Birlikte yatağa uzandılar belli bir süre sonrasında. Konuşacak pek bir şey kalmamıştı hüzünleri dışında. Karamsarlık onları sarmadan dinlenmek istemişlerdi. Jungkook henüz uykuya dalarken sertçe vuruldu kapıya. Anlamayarak yataktan fırlamış, hızla kılıcını çekmişti. Kapıyı aniden açtı. "BENİM!" korkudan bacakları titriyordu Hoseok'un. "Ne işin var bu saat-" "Hemen gelin!" Jungkook ve Jimin birbirlerine bir saniye baktıktan hemen sonrasında hiç düşünmeden Hoseok'un peşinden ilerlemeye başlamışlardı. Kışlığın giriş kapısında o gece nöbette olan Jaehyun önünden hayra alamet olmayan bir panikle geçen üçlüyü görür görmez peşlerine takılmıştı. Özellikle o alev kırmızı saçları ilk gördüğü anda tanımıştı. "Komutan Jeon! Neler oluyor?" Yetişmeye çalışıyordu hızlı adımlarla. "Bilmiyorum asker görevine dön!" Hoseok'a baktı merdivenden çıkarken Jaehyun. Gitmek istemiyordu. "Ama efendim-" "Sana git ded-" ve işte o anda yükselen sesleri duymuşlardı. Namjoon'un kırgınlıklar içerisinde olan serzenişlerini duyuyorlardı.

"BUNU BANA NASIL YAPTIN SÖYLE!" Yoongi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu karşısında. Korkunçtu. Namjoon korkunçtu şu anda. Elleri titriyordu. "Böyle olsun istemedi-" dedi titrek sesiyle Yoongi. O kadar savunmasızdı ki... "BUNU BANA NASIL YAPARSIN?!" Şöminenin önünde duran sehpaya vurduğunda paramparça olmuştu. Jungkook ve Jaehyun aynı anda birbirine bakıp hızla çıkmışlardı yukarı. Zaman kaybetmeden odaya girdiler büyük kapıyı açarak. "ÇIKIN DIŞARI!" Jungkook girdi içeriye. "JUNGKOOK SANA EMREDİYORUM ÇIK DIŞARI!" Hayır çıkamazdı. Yoongi'nin halini görüyordu. Namjoon'un doğru düşünemeyerek onu incitme ihtimalinden korkuyordu. Ona zarar vermezdi. Asla. Ama bağırması bile yeterliydi şu anda tüm kaleyi titretmesi için. "Hyung izin ver sakince konuşalım." Namjoon aniden kılıcını çekip kardeşim dediği Jungkook'un boynunda dayadı.

"Çık dışarı..." Gözleri sonuna dek açıkken ve çenesi sinirden kasılırken mırıldandı ona doğru. Fakat unutuyordu Kral, Jungkook korkusuz bir askerdi. Bir adım attı. Kılıcın sivri ucu şimdi boğazına batıyordu. "Gerekirse öldür. Ama çıkmayacağım." Jimin dolu gözleriyle içeriye ilerledi.  Birkaç adım atabilmişti ve geriden izliyordu her şeyi. Kuzeni için endişe doluydu. Hala köşedeki koltukta oturmuş titreyerek ağlayan Yoongi kalbini parçalıyordu. "İzin ver Yoongi hyungu götüreyim. Sakinleş." "Çık dışarı Jungkook.." kendini zor tutuyordu delta. Alfayı bile gözü görmeyecek haldeydi. "Eşimle yalnız bırakın beni." "Hyung -" Namjoon kılıcını yere fırlattı ve hızla önüne ilerledi hırçın adımlarını zemine vurarak. Üstten bakıyordu birkaç santimlik boy farkıyla. Kanlanmış gözlerini üzerinden çekmeden konuştu dişlerinin arasından. "Kralınım ben senin." Kelimelerin üzerine basa basa konuşuyordu. "Şimdi çık." Jungkook hala dimdik duruyordu karşısında. "Yerini bil ve çık. Emrediyorum." Gururu kırılmıştı ama Yoongi'nin kalbinin yanında hiçbir şey olmalıydı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 19 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Purple Lilac °NamgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin