Kalbim hızla çarpıyor, içimdeki vahşi bir atın dörtnala koşuşu gibi göğsüme çarpıyor. Nasıl burada, tam önümde olabilir? Gözlerim bu şaşırtıcı gerçeği kabul etmeyi reddediyor. Farklı görünüyor, neredeyse tanınmaz halde ve tüm anılar kafamda hızlandırılmış bir film gibi yanıp sönüyor, mutluluk ve hüzün gözyaşlarını tetikliyor. Bu anı saran büyüyü bozmaktan korkarak göz kırpmaktan kaçınıyorum.
Birden omzuma konan narin bir el tüm varlığımın sıçramasına neden oluyor. "Hey, Asena," diye fısıldıyor Burcu endişeli bir ifadeyle, çaresizlik içinde ona dönüyorum.
"Bana bunun bir rüya olmadığını söyle. Bana bunun gerçekten Cengiz olduğunu, 7 yıl önce tanıdığım Cengiz olduğunu söyle" diye hıçkırıyorum, gözyaşlarım yanaklarımdan özgürce akıyor.
Burcu'nun rahatlatıcı elleri yanaklarımda duruyor, yatıştırıcı bir jestle gözyaşlarımı nazikçe siliyor. Sonra beni resme doğru çeviriyor, sanki birlikte gerçekle yüzleşmemiz gerekiyormuş gibi.
"Evet, bu Cengiz, bildiğimiz Cengiz," diye mırıldanıyor güven verici bir şekilde.
Kalbim mutluluktan patlıyor ve bunun bir rüya olmadığını doğruluyor. İşte orada, tam karşımda. Yüzü değişmiş ama sol yanağındaki gamze değişmemiş. Bu gerçekten o. Düşüncelerime musallat olan gizem sonunda çözülüyor ve onu tekrar gördüğümde hüzünle gülümsüyorum, kalbimde o kadar yoğun bir acı hissediyorum ki sanki benden kaçmak istiyor. Ellerim nemleniyor ve konuşmaya nasıl başlayacağımı düşünüyorum.
Birden Eren heyecanla ayağa kalkar ve "Hey! Cengiz, benim Eren, beni hatırladın mı?" diye bağırarak sınıfın gülmesine neden olur. Öğretmen Eren'i azarlar ama Cengiz hafif bir gülümsemeyle Eren'e bakar. "Eren, evet, seni hatırlıyorum."
Cengiz odada dolaşıyor, Burcu'nun bakışlarıyla buluşuyor ama karanlık gözleri benimkilerle buluştuğunda kaşlarını çatıyor ve başka tarafa bakıyor. Hayal kırıklığı üzerime çöküyor, göğsümde ezici bir ağırlık. Bir umut patlamasıyla ayağa kalktığımı fark ediyorum ama onun uzaklara dalan bakışları beni tekrar yeryüzüne indiriyor.
Neden bana öyle bakıyor? Bu soğuk bakışı hak edecek ne yapmış olabilirim? Kafamda sorular dönüyor, bir duygu fırtınası beni boğuyor. Bir an önce yeniden keşfedilen neşenin ritmiyle atan kalbim şimdi melankolik bir melodiye dalmış durumda. Tekrar tek başıma oturuyorum, gözlerim bastırılmış yaşlarla bulutlanmış, umutsuzca basit bir bakış alışverişinde aramızda neyin kırıldığını anlamaya çalışıyorum.
"Bize dostça bakarken sana neden öyle baktığını anlamıyorum," diyor Burcu şaşkınlıkla.
Konuşmaya bile cesaret edemiyorum, midem çalkalanıyor ve boğazım daralıyor. Eğer bir şey söylersem, temelli çatlayacağım. Utanç içinde başımı öne eğip önümdeki ders kağıdına bakıyorum. Stresimin ya da kaygımın bir işareti olarak kulaklarım ısınıyor ve kurs sayfası beklenmedik gözyaşlarımla ıslanıyor. Böyle ağlamak beni deli ediyor, özellikle de üzgün ya da sinirli olduğumda.
"He, endişelenme. Belki seni tanımamıştır?" Burcu beni rahatlatmaya çalışıyor ama o soğuk bakış hafızamdan silinmiyor.
Elini bacağımın üzerine koyarak sinirden titreyen bacağımı sakinleştirmeye çalışıyor. "Asena, bacağını sallamayı kes ve..." Tırnağımı dişlerimin arasına sıkıştırmamı engellemek için elini benimkinin üzerine koyuyor. Elimi çekiyorum, stresli olduğumda bunu yaptığımın farkına bile varmıyorum.
Kollarımı masanın üzerinde kavuşturup başımı öne eğiyorum ve Cengiz'in Merve'nin arkasında oturduğunu fark ediyorum. Kaşlarım çatılıyor, sohbet ettiklerini görünce endişeleniyorum ve yüzündeki onaylama ifadesi hoşuma gitmiyor. Merve kalemini bana doğrultmuş, nefretle bakıyor. Cengiz'den de bu düşmanlık niye? Neden bana öyle bakıyor? Devam et Cengiz, bakmaya devam et, bakmayacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bakma Bana Öyle
Teen FictionYedi yıl önce, bir kış sabahı, varlıklı bir aileden gelen Asena'nın yolu sokaklarda yaşayan genç bir erkek olan Cengiz ile kesişir. Aralarında Asena'nın ziyaretleriyle örülü samimi bir dostluk gelişir. Ancak bir gün Cengiz hiçbir iz bırakmadan ortad...