***
Ölüm şerbeti, aidiyet heykeli.
Gölgesinin kavmi, yeri göğü deldi.
Seyr-i alem düşleri, kahr-ı bela düşüşleri.
Yer yarılır, gök karılır, şerbet içilir, heykel yapılır.
Düşülür, kalkılır, düşler görünür.
Görünmeyen gizlenir, gizlenen sakınılır.
Gizler, sırlar, hudutlu duvarlar.
Yıkılmak için varlar, yok olmak için doğdular.
Bir kelama nice canlar yakacaklar, nice canlar alacaklar, nicelerine can olup canları yanacaklar.***
Sanırsın, almışız kabanlarımızı omuzlarımıza, gözlüklerimiz morarmış göz altlarımızı örtebilmek için gözümüzde, düşmemek için birbirimizin kollarına kenetlenmişiz, cenaze evinin önünden teğet geçiyor adımlarımız. Sanırsın, cinayeti biz işlemişiz. Öyle bir donukluk, suratlarımızda; buz tutmuş kalplerimizde.
Zaten o cinayeti siz işlemediniz mi Algın?
Hayır. Belki sebep olduk, belki vesilesiydik o gün yaşanan bütün olaylar silsilesinin ama onları biz öldürmedik.
Kimseyi öldürmedik diyemiyorsun bile Algın.
Çünkü hepimiz biliyoruz, bir insanın ruhunu öldürmek; cinayettir.
Ve siz o cinayeti işlediniz.
Ve biz o cinayeti işledik.
"Algın?"
"Efendim," diye mırıldandım parmaklarımla oynarken.
Baş parmağıyla çenemi okşarken usulca kaldırdı başımı yerden göz göze gelmemiz için. "Ne düşündüğünü biliyorum, ve düşünmemeni istiyorum. En azından bir süreliğine."
"Ama," dedim fakat devamını getirmedim. Ama dendikten sonra devamında gelen her şey değerini yitirmez miydi? Ben böyle öğrenmiştim.
"Ama yok, Algın. Lütfen. Sadece birkaç saat istiyorum senden. Bu birkaç saatte sadece bizi konuşalım istiyorum."
"Peki," diyebildim bu isteği karşısında. Ayzem ve Payiz bizi baş başa bırakmak üzere ayrılmışlardı yanımızdan. Konuşacaklarınız vardır, demişti Ayzem imâyla. Deliydi biraz, ama seviyordum. Biz demişti karşımdaki adam, o ve ben. Yeniden biz olmuştuk, sanırım. Olmuştuk değil mi? İsmiyle seslenmiştim çünkü ben yeniden.
Ölene dek affetmeyeceğim bizi. Ölene dek duyamayacaksın adını benden.
Ölüm mü gelmişti de duymuştu adını benden?
Bu düşünceye istemsizce kaşlarımı çattım. Öyle bir şey olmayacaktı. Bir ölüm daha varlığını aramıza sokamayacaktı.
"Seni çok özledim." Gözlerimi kaçırdım. "Seni çok özledim, Algın." Çenemi nazikçe tutup kendisine çevirdi, muziplikle parıldayan hareleri, gözlerimin en içine döküyordu parıltılarını şimdi. "Benim çiçek kızım utanmış mı?" Burnumun ucunu öptü. Geriye çekilip başını salladı onaylarcasına, "Utanmış." Baş parmağı çenemi okşamaya başladı. "Çiçek kızım benim, hüzün çiçeğim..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yürek Sızısı | Texting
Nouvellesseni seviyorum, Algın. vedalarda bile artık sadece, Algın. nokta misali ismin artık bende, miladımsın, Algın. • o yüzden imkansız artık benim için bir yürek sızısından daha fazlası değil.