25.

1.7K 114 78
                                    

Ben seni kötüleyemem hiç
Çiçekli bir yol vardı, yürüdüm derim
Ayaklarıma dikenler battı ama her
Ormanda olur böyle şeyler derim
Cahit Zarifoğlu

***

Bir insan ne mi ister?

Hatalarıyla, doğrularıyla elbette ki huzurlu, şerefli bir hayat yaşamak ister.

Yani hayat bir yolculuktan ibarettir. Zamanın içinde akıp gider. Eğer insan bu akıp giden zaman içinde belli bir zamana kadar kendini tanıyamamışsa, bundan sonrası için de sürekli elinde ıskalar, hayat yolculuğunda dikiş tutturamaz peronda kalmaya mahkum olur...

...

İşte bende, her zaman olduğu gibi saat gece ikilere dayanırken balkona çıkmış sigaramı tütüyor, yükselen dumanlara bakarak boş boş düşünüyordum. Yine olduğu gibi, gece eksilere indiği için kar usul usul yağmaya başlamıştı.

Yine her zamanki gibi soğuktan uluyan köpekler, dağlardan gelen rüzgarın şiddetli sesi iyice korkutucu bir hal almaya başlatmıştı. Hiçbiri umrumda değildi. Umrumda olan tek şey bugün kahvelerime değen bir çift karagözlerdi.

Tereddüt ettiğim için yüzüne bile bakamadan oradan ayrılıp direkt eve gelmiştim. Sanki kabuk bağlayan yaram tekrar kanamış, oluk oluk kan geliyor gibiydi. Sigmund Freud'un dediği gibi, 'İnsan ne yaşarsa yaşasın en çok kendi etkilenir. Üzgün olduğunuz zamanlarda birileri gelir ve sizi anladığını, en az sizin kadar üzüldüğünü söyler, külliyen yalanr. Hiç kimse sizin acınıza sizin kadar üzülemez' demiş.

O kadar doğru bir söz ki, yada 'Aman ya sende, bunu mu dert edindin' derler.

Kimse kimsenin derdini umursamıyordu aslında. Sürekli birinin derdini başka bir dertle karşılaştırıyordu.

Rüzgardan dolayı bahçe kapısının gıcırdayan sesi beni kendime getirirken, elimdeki sigaraya baktım. İzmariti tek kalmıştı. İnce bir badi giydiğimden dolayı kollarım buz kesilmişti. Soğuktan kuruyan dudaklarım ise çatlayacak dereceye gekmiş olduğundan, dilimle ıslattığımda daha da soğuk bir hale geldiler.

İzmariti bahçeye attığım gibi, balkon kapısını açarak kendimi içeriye soktum. Her zaman uyuduğum yerime geçerek, yatağıma girdim ve başını yastığa yasladığından dolayı öne çıkan köfte dudakları daha da öne doğru büzüşmüş oğlumun alnına buz gibi dudaklarımı bastırdığımda, irkilir gibi oldu. Yüzümde beliren sahici gülümsemeyle kendime çekerek, saçlarını öpüp gözlerimi yumdum.

Gözlerimi yumdum yummasına ama kendimi bu yatakta daha da ağırlaşmış ve bedbaht hissediyordum. Gözlerim ansızın doluyor ama tek bir yaş akıtmayı kabul etmiyordu. Ona nasıl oldu da bir buçuk ay gibi kısa sürede bu kadar bağlanmıştım inanın bende kızıyordum kendime. Hemde bu sevgimi köyde kabul edecek, normal karşılayacak tek bir Allah'ın kulu yokken.

Zihnimi işgal eden herifi siktir ederek oğluma daha çok sarılıp gözlerimi bir daha açmamak üzere kapadım. Taki, sabah 8.17'de gözlerimi açana kadar.

Annem odanın kapısını hafif aralık açarak kapıya yavaşça vurdu. Başımı kapıya çevirdiğimde "İlhami, Ömer nasıl oldu oğlum. Ateşi var mı?" diye sorunca havalandırdığım tek kaşımla, elimi Ömer'in alnına attığımda rahat bir nefes verdim.

"Yok ana, birşeyi yok çok şükür. Arada sızlansa da sonra yine uyudu"

"İyi iyi, çok şükür" dedi ve gülümseyerek "Senin kız aşağıda dada dada diye yedi bitirdi kendini"
Tebessüm ederek "Tamam ana, geliyorum bende" dedim.

YASAKLI GÜNAHLAR    Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin