2
Elbisem yeterince sade, ilk buluşmada fazla iddialı olup göz korkutmak istemiyorum. Yani teknik olarak ilk kez buluşmuyoruz ama birlikte yemeğe ilk çıkışımız. Makyajım da tamam. Gözler ön planda. Ayakkabılarıma zaten laf yok, onlar benim bebeklerim. Saçlarıma da şu kremi sürdüm mü her şey tamam.
Aynada kendime şöyle bir baktım ve gördüğümü beğendim. Yine de anne onayı almanın bir zararı olmaz diyerek anneciğimin yanına doğru ilerledim. Kendisini odasında hazırlanırken buldum. E tabi bu akşam yemeğe çıkacak olan yalnız ben değilim.
"Annelerin en hanımefendisiiiii," diyerek bir giriş yaptım. Annem kibarlığını bozmadan bana dönüp gülümsedi.
"Hoş geldin yavruların en güzeli."
Tabi ben onun gibi kibar kibar gülümsemek yerine gidip yanaklarını sıktım.
"Oyy! Nasıl da tatlıymış bu," diye çocuk sever gibi seviyordum ki annem ellerime vurdu.
Ama ne yapayım benim de sevme şeklim bu. Daha doğrusu sevdiğim insanlara şımarma şeklim...
"Süslenmişsiniz Zeynep Hanım."
Kendi etrafımda bir tur döndüm.
"Güzel olmuş mu annelerin en Nurellası?"
Annem gülüp kafasını iki yana salladı. Bu, ben fazla mutlu olup anneme sardığımda annemin 'Bu kızla ne yapacağım' deme şekliydi.
"Fikrini almaya geldim annecim," diyerek durulduğumu gösterdim. Böyle yapınca annem tüm dikkatini bana verip beni inceledi.
"Güzel olmuş da saat olmamış sanki," dedi muzırca gülümseyerek. Ben de gülüp kafamı iki yana salladım.
"Yemezler annecik."
Bu saat babamın bana on ikinci yaş günü hediyesi ve o günden beri kolumdan neredeyse hiç çıkarmıyorum. Aradan geçen beş yılda iki kere kayışını değiştirmek durumunda kalsam da o benim için aynı saat olarak kaldı. Aslında öyle büyük bir anısı yok ama nedense bu saati çok seviyorum. Babamın ilk hediyesi değildi tabi de yanımda taşıyabileceğim ilk hediyesiydi sanırım. Koluma takarken de 'Bunu yanında hiç ayırma ve baktıkça babanın seni ne kadar sevdiğini hatırla, yıllar geçse bile tamam mı kızım,' demişti. Ben de annem gibi duygulanıp ağlamaya başlamıştım ve kocaman sarılmıştım babama. Çok şükür babam hayatta tabi ki her an benimle olamıyor. Bu saat sanki babam yanımdaymış gibi hissettiriyor. Belki de o yüzden bu kadar bayılıyorum buna.
"Neyse, kaç yıldır kandıramadım seni bundan sonra da çıkarmazsın herhalde," diye umutsuzca söylenen anneme göz kırptım.
"Biliyorum biliyorum, babamla ilişkimizi kıskanıyorsun annecim," dedim yine anneme şımararak.
"Ah, beni yakaladın."
İkimiz de güldük. Ardından annemin yanaklarına sulu birer öpücük bırakıp odama geçtim.
Her şey hazır olduğuna göre geriye evden çıkıp buluşma yerimize gitmek kalıyor. Aslında Berke beni almayı teklif etti ama kendisi de benim gibi on yedisinde olduğundan şoförüyle falan gelmesi gerekir ki bu da bana saçma geliyor. Ya da direkt taksi çevirmesi lazım ki aynısını tek başıma da yapabilirim.
Tam adımımı dışarı atmıştım ki babam bahçedeki masamızdan seslendi.
"Kızım, çok güzel olmuşsun. Yağız'ı arayıp korumaları iki katına çıkarmasını söyleyeceğim. Yoksa kaçırıverecekler kızımı."
Babamın esprisine yalnızca gülümsedim. Onun gözünde ben dünyanın sekizinci harikası falanım. Hatta dünyanın ilk yedi harikası benim yanımda sönük falan kalır ona göre.
Ara sıra annemin kıskanıyorum sizi dediği kadar var yani babamla ilişkimiz. O benim ilk aşkım ve ben de onun dünya güzeli biricik kızıyım.
Tabi babamın güzelsin demesinin iyi bir ölçüt olmadığını çok iyi biliyorum. Sabah yeni uyanıp pijamalar ve alabildiğine kabarık saçlarla masaya oturduğumda da babam beni güzel bulur. Onun için ben olmam yetiyor sanırım. Ah, keşke ileride beni babam kadar sevecek biriyle birlikte olsam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi' Dünya -ARA VERDİ-
ChickLitAlışılagelmiş bir yaşama sahibim ben. Ailem İstanbul'un sayılı ailelerinden olsa da gösterişten, şatafattan uzak durdum hep. Sakin bir hayat sürüyoruz ailemle. 'Eh hayatın sıradansa bize ne anlatacaksın?' diyenleri duyar gibiyim. Hayatım sıradandı...