Bölüm 11

2.9K 269 17
                                    

11

Parti fiyaskosunun üstünden yalnızca bir gece geçti. Sabah ben kahvaltıyı hazırlarken Yağız da taze simit almak için iki sokak aşağıdaki fırına gidince soluğu evimizin uyuyan güzelinin yanında aldım.

"Yaren, kalk çabuk!"
"Hı, hı."

Evet, çok açıklayıcı oldu Yaren.

"Yarencim, canım uyansana artık."
"Bugün mü?"

Yok sen yarın uyan. Tövbe tövbe.

"Tatlım bugün tabi. Hadi artık kalk bak hazır abin yokken bir şey anlatacağım."
"Masal, sen onu ses kaydı al. Ben uyanınca dinlerim," deyip bir de pikeyi tamamen üstüne kapattı hanımefendi.

"Ama Yaren önemli."
"Benim uykum da öyle."

Ay sanki keyfimden uğraşıyorum ya! Ben burada kızcağız zarar görmesin, daha sonra duyguları incinmesin diye olayları anlatmak isteyeyim, o uyanmayı bile başaramasın.
O zaman al sana şok etkisi.

"Konumuz Ateş..."

Yaren hanım tam da tahmin ettiğim gibi gözlerini çabucak açıp yatakta doğrulmaya çalıştı. Fakat yalnızca çalışmakla kaldı çünkü kendisi pikeyi öyle bir sarmış ki kalkayım derken ayağı takıldı ve bum!
Yaren'i yerden alalım arkadaşlar!

"Ya pat diye Ateş denir mi bana Zeynep ya," diye bir yığın söylendikten sonra nihayet toparlandı ve düzgün bir biçimde oturup bütün dikkatini bana verdi.

"Evet, ne olmuş Ateş'e?"

Evet Zeynep, açıkla bakalım şimdi.
Uyansın uyansın diyordun, kız uyandı. Şimdi anlat anlatabiliyorsan.

"Ya, nasıl söylesem? Yarencim, Ateş pek sağlam ayakkabı değil."
"Nasıl yani Zeynep? Hem sen birkaç dakikada nasıl anladın ki bunu?"

Sen tuvaletteyken geçirdiğimiz ekstra dakikalar çok yeterli oldu aslında.

"Sen tuvalete diye içeri gitmiştin ya..."
"Ben Ateş'i bir göreyim, onunla konuşayım diye girmiştim ama bulamadım ki çocuğu..."

Yanımızda kalsan görecektin aslında da...

"İşte sen içerdeyken yanımıza geldi Ateş."

Yaren beklemediğim bir şekilde yerinden sıçradı. Ayağa kalkıp odayı dolaşmaya başladı. Bir yandan da konuşuyordu. Yalnız o kadar hızlı konuşuyordu ki diyalog kurmak için araya bir türlü giremedim ve Yaren'in cümleleri monolog olarak kaldı.

"Ne! Ne demek yanımıza geldi? Beni sordu mu? Ayy! Beni görmeye gelmiş değil mi? Abim çok sinirlendi mi? Sinirlenmiştir kesin. Ateş ne dedi tam olarak? Abim ona kötü bir şey dedi mi peki? Çocuk benden soğumasın da sonra... Gerçi gelip beni sorduğuna göre kolay kolay soğumaz da... Yine de insan korkuyor işte. Soğumaz di mi Zeynep?"

Ha ne?! Beynimi uyuşturdun Yaren.

"Yaren, kendin sordun kendi cevapladın. Ben bir şey anlamadım ki..."
"Uff, çok sıkıcısın. Nasıl anlamadın? Benden soğumamıştır değil mi? Onu soruyorum."

Bir de atarını çekiyoruz hanımın.

"Seni sordu da..." diye lafa başlamıştım ki kapı çaldı. Ve bu muhabbet de burada böylece kaldı. Ah Yağız, iki dakika geç gelsen ölür müydün?

"Hoşgeldin sarışınım."
"Hoşbuldum, kahvaltı hazır mı? Simitler soğumadan yiyelim."

Ben Yaren'le uğraşırken kahvaltı falan düşünmedim ki.

"Sen ellerini yıka gel. O arada hazırlarız biz çabucak."

Sakin geçen bir kahvaltıdan sonra Yaren eve gitmesi gerektiğini söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Tam bugün ne yapsak acaba diye düşünüyordum ki telefonum çalmaya başladı.
Elimi telefona uzattım, arayanı okuyunca aynı hızla geri çektim.

"Kim arıyor," diye sordu meraklı sarışınım.

"Berke"
"E açmayacak mısın?"

Vereceğim cevaptan sonra uzun bir 'ben demiştim' faslının geleceğini bile bile "Berke bana uygun değilmiş sarışınım ya" diye cevapladım.

"E ne yapacaksın, kaçacak mısın çocuktan?"

Hayret, ben demiştim demedi. Aksine çok doğru bir noktaya parmak bastı. Ne zamana kadar kaçabilirim ki?

"E açsam ne diyeceğim?"
"Senin hayal gücün çok geniş Dünyacım, entrika konusunda da üstüne yok malum. Bulursun bir yalan."

Bak, bak bi de laf sokuyor. Çok biliyorsun sen sarışın.

"Bulurum tabi! İzle de gör bak nasıl buluyorum."

Yağız'a gerekli cevabı verdikten sonra Berke'ye ne cevap vereceğimi kara kara düşünerek telefonu açtım. Yağız da duysun diye bir de hoparlöre aldım.

"Alo, Zeynep?"
"Berke..."
"Zeynep, seni çok merak ettim. Nasılsın? Baban çok kızdı mı o günden sonra. Sana bir şey yapmadı değil mi?"

Babam bana niye... Aa ben bu çocuğa resmen babam mafya demiştim. E tırstı tabi yavrum.

"Babam beni dışarıda görünce çok kızdı Berke. Üstelik iki kişilik bir masada olduğumu görünce iyice delirdi."

Yağız bana şaşkın bakışlar atsa da oyunu bozmaya niyetim yok. Ona açıklamaya bir türlü fırsatım olmamıştı ne yapayım.

"Ö-öyle mi," diye kekeledi Berke.

"Peki, öğrendi mi kimle çıktığını? Yani çıkmak derken sadece yemeğe çıktık. Sana umut vermek istemem Zeynep, beni anlıyorsun değil mi?"

Korkağa bak sen! Dur ben biraz sessiz kalayım da iyice kork sen.

"Zeynep? Orada mısın? Baban öğrendi mi diyordum..."
"Yok, öğrenmedi merak etme. Ben kız arkadaşlarımdan biri vardı diye ikna ettim onu. Yalnız bir süre benim çıkmama izin vermezler zaten Berke. Yani sen beni dışarı davet etsen bile... Mümkün değil."
"Nasıl böyle bir zorbalık yapabilirler ya?"

Hah, kuyruğu kurtardın ya yap şimdi kendince kahraman ayakları.

"Sen bana yardım etsene Berke! Kaçır beni buradan. Hem bak sen de karşısın bu zorbalığa."

Ben bunları söylerken Yağız güldüğü duyulmasın diye elini ısırıyordu. Ben de gülmemek için zor duruyorum.

"Zeynep, nasıl kaçırayım? Babanın silahı varmış."
"Yoksa korkuyor musun Berke? Ha?"
"Korkmak değil de..."

Tabi canım... Korkmak olur mu zaten hiç.

"Tamam, beni merak etme. Yalnız bu numarayı da arama bir daha. Babam telefonlarımı dinliyor olabilir."
"Ne?! Zeynep bu şimdi mi söylenir? Ya baban duyduysa ve o gün karşındakinin ben olduğumu anlamışsa?"

Anlamamış olsaydı bile şimdi ötmüş oldun gerizekalı. Neyse ki cidden böyle bir durum yok ortada. Yoksa Berke zorla sıktıracaktı topuğuna.

"Hemen kapatalım ve dinlememiş olması için dua edelim Berke. Bunlardan kimseye bahsetme, senin de başın derde girsin istemiyorum."
"Tamam, ben... Söylemem ben. Ben kapatıyorum. Görüşürüz yani şey... Bay bay Zeynep!"

Berke telefonu kapattığı an kahkahayı koyverdik sarışınımla.

İlahi Berke, sabah sabah bize ne güzel eğlence çıkardın.

-

Bi' Dünya -ARA VERDİ-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin