Bölüm 4

5.5K 528 38
                                    

4

-2 Ay Önce -

Nisan ayını seviyorum. Doğayla iç içe olmayı da seviyorum. Daha da önemlisi bugün pikniğe gidecek olma fikrini seviyorum.

İki gün önce Can mesaj atıp hep birlikte pikniğe gideceğimizi haber verince sevinçten havalara uçmuştum. Şimdi de o büyük gün geldi çattı. Ben abisi olmasa da öyleymiş gibi davranılan bir kız olduğumdan sarışınımı da arayıp benimle gelmesi için ikna etmem gerekti. Çünkü aksi halde babam gitmeme kesinlikle izin vermezdi. Ha piknik yerinde bizi bulma olasılığı gayet düşük olsa da Yağız'a bir şekilde ulaşıp yanımda olmadığını anlarsa felaketim olurdu, ağlardım.

Yağız benden iki yaş büyük olduğu ve erkek olduğu için her zaman babam tarafından peşime takılıyordu. Yağız'ı sevmediğimden değil o benim biriciğim, en yakınım ama insan ayrı bir arkadaş çevresi olsun da istiyor canım. Kardeşinin yanında bile bu kadar durmuyor çocuk. Yaren, abisini benden az görüyor neredeyse.
Tabi Mert Amcam babam kadar kıskanç ve takıntılı değil. Babama göre Yağız dışında tüm erkekler bana zarar vermeye çalışıyor.

Telefonumun bilindik melodisini duyunca çıktım daldığım düşüncelerden. Arayan Sarışınım'dı.

"Efendim Yağızların bi tanesi?"
"Zeynep, ben bugün gelmesem kesin olmuyor mu şimdi ya..."

İki gündür bu çocuğu ikna edeceğim diye uğraşıyorum. Tam dün ikna ettim diyordum ki bugün bir daha söyleniyor.

"Köprüden önceki son çıkış dündü sarışınım. Bugün kaçışın yok. Şurada iki saat kaldı sözleştiğimiz saatin gelmesine. Beni yarı yolda mı bırakacaksın?"
"Of, tamam başımın belası tamam!"

Duygu sömürüsü her zaman işe yarar. En azından söz konusu Yağız olunca.

"Teşekkür ederim. Gelip beni alırsın değil mi?"
"Tamam, hazırlanıp çıkıyorum."

Telefonu kapattıktan sonra ben de hazırlıklarımı ve tabi görünüşümü bir kontrol ettim. Arkadaş grubumuzdan farklı bir gözle baktığım kimse yok tabi de Didem teyzem der ki : "Kısmetin seni nerede bulacağı hiç belli olmaz."
Tabi o böyle söyleyince annem hep benim kısmet bulmak için küçük olduğumu falan söyler ya neyse...

Görünüşümden memnun olunca odadan çıktım ve mutfağa indim.

"Derya Abla, piknik sepetim hazır mı," diye sordum ben kendimi bildim bileli evimizde olan biricik yardımcımıza.

"Hazır Zeynepçim. Çeri domatesler vardı. Onlardan da koydum. Yersiniz arkadaşlarınla."
"Tamamdır, teşekkürler," deyip öptüm Derya Ablayı ve sepeti alıp verandaya çıktım. Anne ve babam evde olmadığı için rahatım. Ha tabi ki onlardan izin aldım ama ayrıca bi açıklama yapmam gerekmiyor şuan için. Evde olsalar babam şuan nereye gittiğimizi öğrenmeye çalışırdı. Ama tabi ki ona söylemedim. Gerçi şaşırtıcı derecede fazla ısrar etmedi bu sefer. Herhalde annem müdahale edince vazgeçti. Bilse kontrole falan gelebilirdi ki yapmışlığı var.

Korna sesiyle sıçradım. Yağız tam önümde duruyormuş da fark etmemişim. Bu aralar fazla dalıyorum sanırım.

"Hoşgeldin Sarışınım," diyerek oturdum ön koltuğa.

"Hoşbuldum demek isterdim ama sana yalan söylemeyeceğime dair sözüm var."

Hâlâ pikniğe zorla götürüldüğü için trip atıyor tabi.

"Ya ama Yağız, ben seni çok seviyorum. Böyle üzgün üzgün durma," dedim şımarık bir kızkardeş gibi. Eminim Yaren bu kadar şımarmamıştır ona.

Bi' Dünya -ARA VERDİ-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin