Evet ilk bölümmm
Umarım hoşunuza gider
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum
Karakter hakkındaki düşünceleriniz?Askeriyede dolaşıyordum. Sabah saat daha 05.37 gösteriyordu. Yeşilliklerin üstüne oturup Şanlı bayrağımızı izlemeye başladım. Bu bayrak beni öyle gururlandırıyordu ki, öyle mutlu oluyordum ki. Hava esiyordu. Tabi bu Ankara ayazında donmamak mümkün değildi. Daha soğuk havalara karşı savaşmıştık bu soğuk mu öldürecekti?
Adım sesleri duymam ile arkamı dönmüştüm. Nazım gelmişti. Nazım karayel timindendi ama nedense her iş ona kitlenirdi. Anlaşılan yine iş vermişlerdi ki yanıma gelmişti. "Asteğmen nazım ışık İstanbul emredin komutanım." Ayağa kalkıp kafamı sallamıştım. "Söyle Nazım ne oldu?" Nazım rahata geçmişti. "Komutanım Albayım sizi bekler." Kafamı sallayıp gitmesini beklemiştim. Bu saate acaba ne olmuştu.
Çok beklemeden hemen albayın odasına çıkmıştım. Kapıyı çalıp "gel" komutunu duyunca içeri girip tekmil vermiştim. "Güneş Yücel Trabzon emredin komutanım." Albay kafasını sallayıp sandalyeye geçmem için işaret vermişti. Ayakta durmaya devam edince her zamanki gibi kaşlarını çatıp geçmem için kaş göz yapmıştı.
Oturup albaya bakmıştım. "Beni emretmişsiniz albayım?" Bu saate neden geldiğimi hala anlamamıştım. Acaba rüyasında falan mı görmüştü? Saçmalama iç ses. Kendi içimdeki savaşı bırakıp albaya bakmıştım. Düşünceli duruyordu. Ses etmeden bir zarf verdi elime. "Oku" zarfı açıp okumaya başlamıştım. "Tayinin başka yere çıktı." Demişti Albay. Neresi olduğuna baktığımda Hakkari yazıyordu. Aslında üzülmemiştim Hakkari'de çalışmak isterdim ama burdan ayrılmak üzücü olabilirdi. Gerçi üzücü olmazdı kimsem yoktu zaten.
"Hakkari." Demiştim fısıltıyla. "Hakkari." Albay da tekrarlamıştı dediğimi. "Peki ne zaman gidiyorum komutanım?" Albay saate bakıp geri bana dönmüştü. "2 saate hazır ol yola çıkacaksın." Diyince afallamıştım. Bu kadar hızlı beklemiyorum açıkçası. Ayağa kalkıp elimi alnıma götürmüştüm. "Emredersiniz komutanım." Albay başını sallayınca odadan çıkmıştım.
Ankaradan gidiyorum. Aslında mutluydum belki değişiklik iyi gelebilirdi yani umarım. Yeni üsteğmenliğe atanmıştım. Buradaki evim hep kalıcaktı. Zaten çok da gittiğim söylenemez. Lojmanda her şey olduğu için gerek duymuyordum. Lojmana gidip eşyalarımı toplamıştım. Bir kaç saat bu formadan ayrı kalıcaktım ama olsun orda yenisi verilecekti zaten. Hızlıca duşumu da almıştım. Saate baktığımda yediye geliyordu. Hemen üstüme siyah boğazlı kazak, siyah kot pantolon ve siyah deri ceketimi geçirip siyah botlarımı giymiştim.
Son kez eve bakıp tekrardan askeriyeye dönmüştüm. Time haber verip öyle gidecektim. Zaten uçak saat 12 de kalkıyordu. Eşyalarım çok olmadığı için 2 valize sığdırmıştım her şeyi. İçeri kantine girdiğimde tim kahvaltı yapıyordu. Kapıyı açınca herkes kalkmıştı. Elimle oturun işareti yapmıştım. Kendi timimin yanına geçip oturmuştum. "Komutanım nerdeydiniz?" Bunu soran Ferhatı. Sorusunu es geçip "gidiyorum." Demiştim pat diye. Tim oldukları gibi kalmıştı. Kimseden ses çıkmamıştı. "Ney ney ney?" Demişti Ferhat. "Gidiyorum buraya sizlerle vedalaşmaya geldim, iyi kötü günlerimiz oldu."
Hepsi aynı anda sarılınca kalmıştım. Sıkı sıkı sarılıp geri çekilmiştim. "Sizinle tanışmak, sizinle görevlere gitmek güzeldi." Hepsi kafalarını sallamıştı. Albay beni çağırınca gitmiştim. Albayla konuşmamızın ardından havaalanına gelmiştim. Çoktan pasaport kontrolünden geçip uçağa binmiştim. 1 saat 45 dakika sonra gelmiştim Hakkari'ye. Hava şu anlık güzeldi. Arabam normalde tamirdeydi diye biliyordum ama meğerse buraya çoktan getirmişlerdi. Canım arabama kavuşmanın mutluluğu ile yola koyulmuştum 40 dakikalık bir yolculuğum vardı. İlk 20 dakikada her şey normal giderken. Arkamdaki siyah araba dikkatimi çekmişti yola çıktığımdan itibaren arkamdaydı. Normalde baş edebilirdim fakat silahım bavuldaydı.
Allahtan bavul yanımdaydı. Hemen Hakkari'deki albayı arayıp durumu anlatmıştım. Ve planımdan bahsetmiştim. Bavuldan iki tane silah çıkarıp merimiyi takmıştım. İyiki iki kolsuz sürmeyi öğrenmiştim. Hemen mermileri takıp ıssız sokağa giriş yapmıştım. Yolumu kesmeleri için yapmıştım. Yapacağım şey biraz tehlikeli olsa da yapmak zorundaydım. Arabadan atlayıp canım arabamın duvara toslamasını izlemiştim. Diğer araç da arabamın yanında durup merimileri boşaltmışlardı.
"Nerde bu karı lan?" Demişti ikisinden biri. "Tam arkanda it." Diyip iki silahımı da göstere göstere suratlarına tutmuştum. "Nasıl." Sırıtmıştım. "İndir silahları yoksa acımam sıkarım." Diyip silahımı sallamıştım ikisine. "Sen mi?" Demişti birisi dalgaya vurup. Aynı anda ikisini de omzundan vurmuştum.
Siren sesi geldiğinde anlamıştım ki gelmişlerdi. Hepsi inip yanıma geldiklerinde şaşkınlıkla yerdeki iki mala bakıyorlardı. "Bunu siz mi yaptınız?" Başımı olumlu anlamda sallamıştım. "Bir zahmet paketlersiniz siz bunları." Diyip yanlarından ayrılacakken. Bir tane adamın bana baktığını fark etmiştim. Kafamı ne anlamında sallamıştım. "Albay seni bekliyor." Deyince başımı sallayıp arabama doğru gidecekken. Aklıma dank etmesiyle kafama vurmuştum. Arabam yoktu artık. Bunun için bile ağlayabilirdim. "Burdan üsteğmen burdan." Resmen ilk günden dalga konusu olmuştum iyi mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pençe timi
БоевикGüneş ve Karanın hikayesi... Bir birlerinden haz etmeyen iki komutan nasıl anlaşacaklar? Aynı timde ne yapıcaklar? Bu hikayenin bir parçası olmak üzere sizinle başlıyoruz. İyi okumalar "Senden nefret ediyorum." "Duygularımız karşılıklı üsteğmen."