[ikinci mektup]

25 2 0
                                    

 [İkinci Mektup]

21/9/18

Bir kalbin tüm çiçeklerini soldurmasına sebep olan şey, şüphesiz bir zamanlar o çiçeklerin açmasına sebep olan şeydi.

Seni ikinci görüşümü hatırlıyordum. Bir toplu iğnenin ucunda kaç melek dans edebilir, diye sormanın üzerinden çok zaman geçtiği bir andı. Ben sonradan anlamıştım kitaptan alıntı yaptığımı. Bu soru kafamı o kadar kurcalamıştı ki kitabın o sayfasına gelene dek arkadaşlarıma seni anlatıp durmuştum. Genç bir adamın yanıma geldiğini ve bana bu soruyu sorduğunu... 

"Bilmiyorum." dediğimde bir mermeri andıran yüzünde hiçbir ifade değişmemişti.Gözlerine vuran güneş ışığı olmasa göremeyeceğim o değişim, aslına bakarsan senin de şaşırdığını anlatıyor bana. Gözlerinin rengini ayırt edemiyordum; yeşil ya da mavilerdi. Bilmiyordum.  

"Rahatsız ettim, kusura bakma." Etmedin, ama diyemedim. "Sorun değil." ile cevap veriyorum ve böylece senin gidiş biletinizi de kesmiş oluyorum.

İkinci karşılaşmamız, sonu Ankara'da biten bir trenin sekizinci vagonunda gerçekleşiyor. Tren yolculuklarını seviyorum, kendimle baş başa kalabildiğim nadir anlardan biri oldukları için. Eskişehir'e dönerken kendimle baş başa kalmak istiyorum. Yirmili yaşların gözde büyütülen problemleri kafamı şişiriyor, düşünmeden edemediğim her şey hesabımı kabartıyor o zamanlar.

Ü. buçuk saat sürecek bir yolculuğun başlamasına bir dakika kala süzülüyorsun vagondan içeriye. Trenin kalktığına dair çanlar çoktan çalmıştı, o sıralarda ben yalnızca zihnen değil bedenen de yalnız olacağım için seviniyordum. İçeriye süzülen bedenini gördüğümde ise hissettiğim birtakım duygulardan biri de tanıdıklık hissiydi. İçeriye giren o genç adam sendin. Sırt çantanı hemen karşımdaki koltuğun altına bırakıp bakışlarını bana çevirdiğinde gözlerimi yüzünden ayırmamıştım.

"Merhaba." demiştim ikinci kez.

O gün seninle ikinci kez tanışmıştık. "Seni tanıyor olabilir miyim?" diye sorduğunda ben bakışlarımı iki aydır okumakta olduğum fakat pek bir yol kat edemediğim kitabımdan ayırmıştım, Mahşer.

Bakışların kitabıma düştüğünde gözlerin kısıldı. Dudaklarının iki yana kıvrıldığını hayal meyal görmüştüm. Sana daha fazla bakmamın doğru olmadığını düşünmüştüm o gün, bir trenin sekizinci vagonunda. "Hatırladım." diyorsun bakışların kitabımdan ayrılıp yüzüme yükselirken. İtiraf etmem gerekirse yaşadığın o tanıdıklık hissini ben de pek tabii yaşamıştım. Hafifçe çekik gözler, kusursuz bir burun, narin dudaklar... Güzel bir adamdın, ilgisini çekmeyi başaramayacağın kadın tanımıyordum, dolayısıyla o zamanlar yalnızca ilgimi çekmiş olman muhtemeldi.

O gün sana daha fazla bakmamalıydım. O gün beni hatırlamamalı, kendini bana anımsatmamalıydın.

"Bir toplu iğnenin ucunda kaç melek dans edebilir?" diye bir kez daha sorduğunda zihnim kapılarını araladı ve beni seni gördüğüm ilk ana sürükledi. Kitabın soluk renkli sayfalarından sıyrılan bakışlarım hızla yüzüne yükselmişti.

Seni hatırlamıştım ve sen bunun farkındaydın. "O zamanlar anlamamıştım." dedim toparlamaya çalışır halde gülümserken.

"Ben Gökay." demiştin güzel elini bana doğru uzatırken.

Sebep ya da koşul ayırt etmeksizin kızaran yanaklarım, göz bebeği titreyen bakışlarımla karşılık vermiştim sana. Kitabı saran ellerimden biri büyük elinin içine yerleştiğinde elimi uzattım ve sana adımı söyledim.

"Yasemin."

Ben Yasemin, hiçbir zaman ulaşamayacağını uman,

Ulaştığını bir uçurumdan aşağıya bırakan Yasemin. 

KANLI KRİZANTEM +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin