7.BÖLÜM

2 0 0
                                    

─ Bu yerleşke çok ilginç. Sanki farklı bir dünyaymış gibi..

─ Gezegenleri biliyosun yani?

─ Çok olmasa da bazen tek başıma kaldığımda kütüphanedeki sadece soyluların okuyabileceği kitapları okurum. İlk başta yanlış gelmişti ama zaman bulduğum her an kütüphaneye gider oldum.

─ Bizim kulede de kitaplar var. Geri dönünce birkaç tanesini sana veririm.

─ Neden dönmeliyim hâlâ anlayamadım. Kolum koptuğu için sevinmiştim ama pek bir şey değişmediğini hissetmeye başladım.

─ Kitaplar beleş çünkü.

─ Para kazanabilirim.

─ Ölü biri kazanamaz. Kraliyetin öldürdüğü biri olmansa seni ölü bir av yapıyor. Sen hiç bir geyik cesedinin para kazandığını gördün mü?

─ Nasıl yani? Hareket ettiğimi görmüyor musun? Sadece bir kolum gitti, gerisi duruyor.

Bizimkiler tartışırken sokaklar değişti, saatler geçti ve Ensar Bey'İn deyimiyle bir ölüler sokağına giriş yaptılar. Tema karanlık ve korku üzerineydi. Ensar silahını hazırda tutuyordu. Onun bile korktuğunu düşünmek burada neler yaşanmış olabileceğini açıkça ortaya seriyordu.

Ensar, bir dükkanın önünden geçerken Berceste'den gözlerini kapatmasını istedi. Berceste'nin elinden tutup yavaşça ve tedbirli bir şekilde yürümeye devam etti. Ardından aynı binanın bodrum katına indiler.

"Artık sorun yok, açabilirsin gözünü." dedi Ensar.

Oldukça derli toplu bir odanın içerisindeydiler. Onları bir doktor karşıladı.

─ Hoşgeldiniz Ensar Bey. Çatışma falan mı çıktı? Diğer gruplarla aranızdaki sorunlar kulağıma kadar geldi.

─ Kulağına gelmeyen şey yok zaten Karl. Sorun bende değil, şu kızın kolu kopmuş. Neyse ki hâlâ yaşıyo. Sen ne yapacağını bilirsin.

─ Ensar bu o kız mı? dün sabah öldürülen kız.

─ Değil. Bu kız benim grubumdan. Çabuk hallet şu işi artık. Daha işim var.

Karl denen herif oldukça korkmuş görünüyordu. Berceste'ye bakmadan önce birkaç saniye ellerinin titremesinin geçmesini bekledi. Ardından pansumana başladı.

"Kolunun kesilme yeri aynı gazetedeki gibi." dedi Karl.

"Kes de işine bak Karl!" diye cevap verdi Ensar.

Ensar da oldukça endişeli görünüyordu. Buraya geldiğinden beri gözleriyle her yeri süzüyordu. Üst katta sergilenen insan uzuvlarını düşünürsek Ensar'ın şu anda burada olması bile akıl alır şey değil.

"Yüz.. yüzü ve saçı da gazeteyle uyuşuyor." dedi Karl.

Ortamın gerginliği Berceste'ye yansımıştı. Tek gördüğü Karl'ın elleriydi.

"Kıyafetini değiştirdin di mi? Ne yapacaksın besliyecek misin onu?"

Karl bu soruları titreye titreye soruyordu. Korktuğunu belli etse de sorularınının devam etmesinin nedenini anlayamadım. Belki de korku değil, sadece heyecandır.

Ensar silahını Karl'ın kafasına dayadı.

"Tek bir kelime daha edersen, son gördüğün şey Berceste'nin yüzündeki kanlar olur. Biraz da beyin parçası tabii."

Karl'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. tek bir söz söylemeden pansumana devam etti. Elleri de titremeye devam etti. Her ne kadar bu sefer nedeni farklı olsa da..

Biraz sonra Berceste'nin pansumanı bitti. Ensar onu aldı ve silahı Karl'a doğrultmaya devam ederken şunları söyledi.

"Tek bir kişi.. tek bir kişi bana bunlardan bahsederse..." diyip çıktı.

Bir süre temkinli şekilde yürümeye devam etti. Berceste sessizliği bozana kadar.

─ Beni bi deliye mi götürdün?

─ Öyle yaptım.

─ Neden peki? Ölmemi mi istiyorsun?

─ Başka biri yok çünkü.. Hepimiz ona gidip bakım yaptırırız. Normalde bu kadar kötü gözükmez. Hatta en düzgünlerdendir bu sokaktaki.

─ Neden bana öyle bakıyordu peki?

─ O ölüleri tedavi ediyor. Ölü avları değil.

─ Yine bu mesele mi? O kadar kötü olamaz. Sadece yaşadım ve yaşadığım için mi dışlanıyorum?

─ Senin suçun değil. Onlar.. çok şey gördüler. Hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Konuşmaya devam ederlerken, sokağın tonunun değiştiği belli oluyordu. Çok iyi olmasa da artık ölüler diyarından çıkmışlardı ve kanların belli olmadığı küçük bir sokağa girmişlerdi.

Ensar'ın yüzü artık dehşete düşmüş gözükmüyordu. Hatta güldüğünü bile söyleyebilirim.

Şatafatlı bir dükkanın önüne geldiler. Ensar eliyle kapıyı açıp içeri girdi. Hemen ardından Berceste de girdi.

Normal görünümlü bir alışveriş dükkanı. İçinde neredeyse her türden malzeme var. Ensar Bey'in gözleri direkt bir rafa gitti: "İkinci el hurdalar".

Berceste de o sırada onlarca, yüzlerce eşyanın içinde kaybolmuştu. Her eşyayı inceliyor, bazılarını mıncıklıyordu.

Ensar, birkaç cihaz bulup onları kasaya götürdü.

"Kaça gelir bunlar efendi?" diye sordu.

"Kırk altı bin versen yeter." diye cevap verdi görevli.

─ Çüşş be adam! Bunları yerinde alsam daha ucuza gelir.

─ İstersen yerinden alabilirsin.

─ ...

─ Belki de alamazsın.

─ Bak efendi, bunların hepsi ikinci el. Hem bazı yerleri paslı, tozlu. Eminim düzgün çalışmayanlar da vardır içinde. Biraz indirsen fiyatı, ölür müsün?

─ Sen bak efendi, bunların hepsi ikinci el. Yani hepsi zamanında çalışmış mallar. Ayrıca çoğu da şehir merkezinden gelme. Bunları almak için ölebilirdim anlayacağın.

─ Ucundan da mı olmaz? Kırk yapsan bile tamamım ben.

─ Peki tamam. Güle güle kullan.

Görevli adam sırıtıyordu. Ensar Bey ise şaşkındı. Belki görevlinin bu kadar kolay kabul etmesinden dolayı, belki de dolandırıldığını anladığından dolayı.

Berceste ve Ensar, cihazlarla birlikte dışarı çıktılar. Günün sonunda ikisi de pek gülmüyordu ama çok da kötü geçmemişti bu yolculuk.

"Bak ne aldım!" dedi Berceste. elindeki oyuncak ayıyı da çıkardı elbisesinin içinden.

─ Hırsızlık mı yaptın?

─ Hayır. Ölü bir av hırsızlık yapamaz.

─ İyi o zaman..

BERCESTE-KAVGANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin