13.BÖLÜM

4 0 0
                                    

Her yerde sarmaşıklar, dallar ve uzun bitkilerin olduğu alanın içinde dolanıp durdu Berceste. Aradığı şeyi bulamadıkça daha çok sinirleniyor ve yoluna çıkan sarmaşıkları daha sert yumruğuyla ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Berceste'nin diğerlerine göre daha sakin olduğunu düşünüyordum. Belli ki deliliğini kendi başına yaşamayı seviyormuş.

Ama bunun bir sonu yoktu. Sarmaşıklar tükenmek bilmiyor, Berceste'nin eli zarar görmeye başlıyordu. Bir zaman sonra yere çömelip ağlamaya başladı. Eli su toplamış, çiziklere boğulmuştu. Zaten öyle istedi diye şu ana kadar hiç görülmemiş bir yapı bulması imkansız olmalı.

Ağlaması bittikten sonra yanında getirdiği çantasından bandaj çıkarıp elini sarmaya başladı. Ardından çantasındaki defteri çıkarıp ilk üç sayfayı yeniden okumaya başladı.

Adamın yazdığı el yazısı ve bazı kelimeler Berceste ve diğer insanlardan daha önce hiç duymadığım, görmediğim şeylerdi. 'Sığınak' da o kelimelerden biriydi. Berceste Ensar'a bu yazılar ve sığınak hakkında sorular sorduğunda Ensar, "Belki eskimiş dillerdendir. İnsanlar artık her kelimeyi kullanmıyor. İstersen rafın üstündeki ansiklopedi ciltlerine bakabilirsin. Diller ile ilgili makaleler görmüştüm ama ilgimi çekmemişti." demişti.

Ciltlerden biri gerçekten defterdeki el yazısıyla uyuşuyordu. Ama cildin konusu savaş değildi. Bu yüzden içinde sığınak kelimesinin geçmemesi gayet normal. En azından Berceste defteri ve içinde yazanları okuyabilmeye başlamıştı. Bu da sığınağın neye benzediği ve ne işe yaradığını öğrenebilmesine yaradı.

Berceste yine okursa aynı metinlerden farklı anlamlar çıkarabileceğini düşünmüş olmalı ki oturduğu yerden kalkmadan dakikalarca yeniden ve yeniden okudu üç sayfayı. Ama hiçbir şey bulamadı. Sonunda pes edip defteri çantasına geri koydu. Çaresizlik ve umutsuzluk içinde kulenin yolunu tuttu.

Yürürken sürekli etrafındaki ağaçlara dokunuyordu. Gelirken yaptıklarının bir özürü gibi, teselli ediyordu sanki ağaçları. Sıra sonunda ilk dövdüğü ağaca gelmişti. Tam ağaca dokunacakken bir anda üstüne obez adamın teki atlayıverdi. Adam, Berceste çığlık atamayacak hâle gelene kadar onu yumrukladı. Berceste kendinden geçtikten sonra da elini(nedenini anlamasam da) ve ayaklarını bağlamaya başladı.

Berceste kısa zaman sonra kendine geldi. Hâlâ ormandaydılar ama adam onu sırtlamış götürüyordu. Adamdan kurtulmak için yeterince güçlü değildi. Çantası ve yanında taşıdığı bıçak yerlerinde değildiler. Tek yapabileceği bağırmaktı ama bunu da tercih etmedi.

"Zor di mi? Hayvanlar gibi yaşamak falan. Niye hâlâ yaşamak istediğini anlamasam da seni takdir ediyorum." dedi obez adam. Berceste'nin kendine geldiğini anlamışçasına konuşmaya devam etti.

"Çapan denen herif acı çekmeni istiyor gibi. Ama merak etme, tek seferde koparabilirim kafanı. Daha önce yaptım yani."

Bu soğuk kimseye yaramamış anlaşılan.

Anladığım kadarıyla Bercesteyi infaz etmek için ormanın içine sürüklüyor. Ama bunu önceden anlatması oldukça salakça. Kız çığlık atmaya başlayabilir sonuçta.

Ama atmıyor. Oldukça korkmuş gözükse de tek bir çığlık dâhi atmıyor. Cesur ergen velet triplerinin sırası olmadığının farkına varmalı artık yani.

Adam biraz daha yürüdükten sonra kesilmiş bir ağaç gövdesi gördü. Berceste'yi indirip kafasını güzelce hizaladı. Oturup elindeki palayı Berceste'ye gösterdi.

"Bu işte epey iyisin kız. Korktuğun belli oluyor ama yine de itaat ediyosun. İçinde var herhalde." dedi sırıtarak.

"Ne bekliyorsun? Vursana!" diye bağırdı Berceste.

"hey hey hey, biraz konuşsak nolur ki? Kolunu da kesmem gerekiyor ama senin hatırın için sen öldükten sonra yapıcam o işi. Zaten bir kere yaşadın o acıyı değil mi?"

"..."

"Bak geldin hizaya. Belli ki iyi bir dinleyicisin. Sana kendimi anlatayım. Şu sıralar pek konuşacak insan bulamıyorum ne de olsa."

Berceste yüzünü ekşitip adama tip tip baktı. Ama adam oralı olmadı. Ayağa kalkıp elindeki palayı sallaya sallaya anlatmaya başladı.

"Küçükken yavru bir köpeğimiz vardı. Adı Severus'tu. Çok eğlenceli bir köpekti. Dediklerimi yapar, babamla avlanmaya giderdi. Bir gün babam ve Severus avdan geri gelmedi. Kardeşlerim, annem ve ben aç kaldık. Ormanda her şeyi bulabilirdik ama hiçbirimiz hiç ormana gitmemiştik. Abim bizi bıraktı. Annem ve küçük kardeşim açlıktan öldüler. Ben de ölmek üzereydim. Ama tam o an bir ses duydum..."

Adam konuşmaya devam ederken, palasını Berceste'nin boynuna hizalamaya başlamıştı.

"...Severus gelmişti. Havlama sesini hâlâ hatırlıyorum. Yanıma gelip yanağımı yalamaya başladı. Ben kendimde değildim. Uyandığımda Köpekcağızın içi açılmıştı. her yer kan olmuştu. Gözü bana bakıyordu ama kıpırdamıyordu. O an anlamamıştım ama artık biliyorum..."

Adam palasını havaya kaldırdı.

"... Severus beni kurtarmak için kendi canını feda etti. Benim için yemek, içecek oldu. O benim en sadık kölemdi. Sen de benim için ö-"

"VUR ARTIK!!!"

Yankılı bir ses. Ardından gelen kanlar, uzuv parçaları. Berceste'nin yüzü yine kıpkırmızı olmuştu. Gözlerini obez adamın yerdeki titreyen vücuduna çevirdi. Üstündeki sayısız delik onun kilo vermesine yardımcı oluyordu. Adam ölürken Severus'un ismini sayıklıyordu.

BERCESTE-KAVGANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin