11.BÖLÜM

5 0 0
                                    

Berceste, diğerlerini beklerken yapacak bir şey bulamadığı için Ensar'ın odasına girip raflarda ilk gördüğü kitabı kaptı. Sonra da odaya bakınmaya başladı. Her yerde tablolar, çizimler ve fırçalar vardı. Tuvallerin arasında bir masa, masanın üstündeyse gazeteler, mektuplar. Berceste gazetelere bakınırken gözüne bir fotoğraf çerçevesi takılıyor. Bütün o eşyaların altında kalmış camı tozlu bir aile fotoğrafı.

Fotoğraftaki Ensar daha genç, daha sakalsız, daha iyi giyiniyor. Bir kadın ve bir bebek de vardı fotoğrafta. Hepsi gülüyor, doğruca birbirlerine bakıyorlardı.

Berceste'nin insanların hikayelerini anlaması gerektiğini düşündüm. Sadece Ensar değil, bütün grubun yaşadığı korkunç şeyler olduğu açıkça belli oluyordu. Berceste bunları öğrenmeden o insanları gerçekten tanıyamaz. Tanımadan da güvenemez kimseye. En azından bu dünya öyle çalışıyor.

Berceste çerçeveyi bırakıp etrafa bakmaya devam etti. O sırada Arjin içeri girdi.

"Burada olmamalısın. Ensar Amca çok kızıyo sonra." dedi Arjin.

Berceste'nin sormak istediği sorular vardı. Ama bunun için küçücük çocuklar işe yaramazdı. O yüzden sadece kitap almaya geldiğini açıkladı Arjin'e. Ardından da birlikte dışarı çıktılar.

"Arjen nere-"

"ARJİİİN! BERCESTE ABLAA!"

Arjen yukarı çıkarken telaşlı şekilde bağırıyordu. Bercesteler onu duyduktan sonra direkt merdivene yöneldiler. Aşağıya inerken salya sümük kalmış Arjen'i gördüler. Arjen anlaşılamaz şeyler söyleyip Arjin'e sımsıkı sarıldı.

"İyi misin Arjen? Bir şey mi oldu?" diye sordu Berceste.

Arjen gözyaşlarını ve sümüklerini Arjin'in omzuna sildikten sonra konuşmaya başladı.

"Arjin'i de kaçırdılar sandım. Sadece su içmeye gitmiştim. Gelince Arjin'i göremeyince birazcık korkmuş olabilirim."

"Bi de bana sulu göz dersin. Üstüm başım sümük oldu yaa."

Berceste kızlara gülerken bir ses geldi uzaktan:

"KAPIYI AÇIIIN! AÇIN ŞU KAPIYI!!!"

Orbey'in sesiydi bu. Can havliyle bağırıyordu âdeta. Berceste kızlara yukarı çıkmalarını söyleyip aşağı indi. Kapının arkasında Ensar Edip'i kucaklamıştı. Yüzünde korku ve hüznün gözleri vardı. Orbey kapıya vurup duruyordu. Levent de tellerden tırmanmaya çalışıyordu.

Berceste koşup kapıyı açtı. Artık Ensar'ın yüzündeki ifade daha anlamlıydı. Edip'in kanlar içindeki yüzü öncekinden çok daha kötü görünüyordu. Yorgun ifadesi ve sessiz inlemeleri, alnının ortasındaki parçalanmış deriyle birleştiğini görünce dehşete düşmemek elde değildi.

Berceste Edip'in halini görünce olduğu yerde kaldı. Soru sormadı, yardım etmedi, ağlamadı. Sadece dondu kaldı. Funda'nın çığlığını duyduktan sonra kendine gelip kusmaya başladı. Gece karanlığında yere serildi Berceste. Yüzüne temas eden kan onun kanı değildi. Kaçırılmadan önce adını dahi bilmediği çocuğun ılık, koyu kırmızı kanlarıydı...

Birkaç saat sonra Orbey onu zar zor kaldırana kadar kimse Berceste'yi hatırlayacak durumda değildi. Yavaş yavaş yukarı çıktı. Yüzündeki gözlerin duyguları yoktu. Yukarı çıktığında ne olacaktı ki? İnsanların perişanlıkları, birbirlerini teselli etmeye çalışmaları, sinir krizleri belki..

Eninde sonunda ulaştı oraya. Kimseyi görmemek için aşağı indirdi gözlerini. Diğerleri de Berceste'den farksızlardı. Ağlamamaya çalışırken olacakları düşünüp içten içe kendilerini suçlar, kötü haber gelince de dağılırlardı.

Sabaha kadar tek bir kelime etmeden oturdular. Berceste hâlâ ufak bir bakış bile atmadı yukarı. Elindeki kitabın kapağına bakıyordu. Kitap kanlar içinde kalmıştı.

Bir gıcırtı sesi duyuldu. Ardından bir çift çizme gördü Berceste. Ensar'ın giydiği çizmeler. Birkaç adım daha atıp insanların ortasında durdu Ensar. Herkesin beklediği o haberi vermeliydi.

"Edip'i bugün ne pahasına olursa olsun doktora götürmemiz gerekiyor. Levent git de bi şoför falan kirala. Çocuğun durumunu garantiye almamız lazım."

Berceste'nin gözleri değişti. Hepsinin ki öyle.

Şaşkın bir ifadeyle kafasını yukarı kaldırdı. Ensar'ın kanlar içindeki elleri ve yüzü gülümsüyordu. Levent ayağa kalkıp Ensar'a sarıldı. Sonra gruptaki Berceste dışındaki herkes teker teker ağlamaya başladı.

Berceste az sonra ayağa kalkıp Ensar'ın odasına yöneldi. Diğerleri de onu takip ettiler. Kapıyı hafifçe açıp masanın üstündeki çocuğa baktılar. Kafasını minderlerle desteklemiş, alnını farklı farklı bezlerle sarmış Ensar. Berceste içeri girip odanın haline bir kez daha baktı. Her yer dağınıktı. Tablolar birbirine girmiş, Boyalar zemine sıçramış, gazeteler yerlere saçılmıştı.

O kadar dağınıklığın içinde Edip'in uykusundaki huzurlu ifadesi odayı anlatan tek kaynaktı. Berceste Edip'e uzun uzun bakıyor, diğerleri de uzaktan izliyorlardı.

Tam geri dönecekken ayağına bir şey takıldı Berceste'nin. Ensar'ın aile fotoğrafı. Camı kırılmış, çerçevesi kanlar içinde kalmıştı. Berceste'nin gözlerinden de yaşlar akmaya başladı sonunda.

BERCESTE-KAVGANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin